Beynimiz iki yarım küreden oluşan oldukça kompleks bir yapıdır. Hala içerisinde birçok sırrı saklayan bu yapı günümüzde de mükemmelliğini korumaktadır. Beyin dışarıdan gelen uyarıcıları yorumlayarak bir mesaj oluşturur. Ve bazen bu mesajların iletilmesinde veya uyarıcıların yorumlanmasında aksaklıklar meydana gelerek hastalıklar oluşabilir. Bu hastalıklardan bazıları ilaçla tedavi edilebileceği gibi gerektiği görüldüğü takdirde ameliyatlar da yapılabilir. Peki ya bir hastalık sonucu beyninizin yarısının alınmasına karar verilseydi ne yapardınız?
Literatüre yarım beyinli çocuk olarak geçen Matthew, 3 yaşındayken geçirdiği nöbetler sonucu hastaneye başvurur ve epilepsi işaretleri bulunur. Nöbet önleyici ilaçlar belli bir süre Matthew’yu rahatlatır. Ancak bu süreden sonra nöbetleri artarak devam etmektedir. Ailenin hastaneye uğrama sıklığı oldukça artar ve doktorlar tarafından daha detaylı tetkiklerin yapılabilmesi için başka bir hastaneye yönlendirilir. Bu hastanede yapılan tetkikler sonucu Rasmussenen sefaliti adı verilen ender bir kronik enflamatuvar hastalık olduğu ortaya çıkar. Ve bu hastalığın beynin bir yarımküresinin tamamını etkisi altına aldığı görülür. Doktorlar çözümü, etkilenen yarımküreyi almakta bulur. Ve aile için zaten uzun ve yorucu olan bu süreç artık daha da acılı hale gelir. Sonucunun ne olacağı belli olmayan bir ameliyat ve gün geçtikçe geçirdiği nöbetlerin sıklığı ve şiddeti artan çocukları. Eldeki tüm imkanları denemelerine rağmen nöbetler geçmek bilmez. Bunun sonucunda oldukça sancılı bir karar sürecinin ardından ameliyatın yapılmasına onay vermekten başka çarelerinin olmadığını fark eden aile, doktorlarla iletişime geçerek ameliyatı onaylar.
Ve ameliyata alınan Matthew’nun saatler süren operasyonunun ardından beyninin yarısı alınır. Sonucunda neler olacağı hem aile hem doktorlar tarafından merak edilir. Ve Matthew’nun uyanması beklenir.
Beyin nöron adını verdiğimiz sinir hücrelerinden oluşur. Nöronlar birbiriyle etkileşim halindedir. Ve bu etkileşim beyin yapısını anlamamızda oldukça önemlidir. Beyninin yarısı alınan Matthew yaşıyor mu? Evet. Günlük hareketlerini yerine getirebiliyor mu? Evet. Matthew ameliyattan belli bir süre sonra herkes gibi normal bir hayat yaşamaya başlar. Bu da bize gösteriyor ki beyin, bir bütünden ziyade eksik kalan parçaları tamamlayarak işlevlerini yerine getirmeye devam eder. Kendisini olan duruma uyum sağlamaya iter.Bu uyum sağlama sürecinde nöronlar arası etkileşim oldukça önemlidir.
Beyin esnek bir yapıya sahiptir, yeniden yapılandırılabilir. Vücudun yeni durumlarına uyum sağlamaya çalışır ve sistemini yeniden düzenler. Birçok vaka gösteriyor ki beynin zarar gören kısmının kısmi görevini beynin diğer alanları üstlenebiliyor. Önceden çok daha net bir şekilde kurulan ‘görme alanı beyinde şu kısımdadır’ tarzı ifadeler artık bu kadar net değil. Çünkü biliyoruz ki beyin oldukça karmaşık ve birçok alan etkileşim halinde.
Tıp ve psikoloji tarihinde yeri çok özel olan bir vaka örneğiyle beynin uyum yeteneğini tekrar vurgulamak istiyorum. Belki ismini çoğunuzun duyduğu ve öyküsünü bildiği vaka olan Phineas Gage.
Phineas Gage demiryolunda çalışan bir işçidir. Ve bir kaza sonucu kafasına demir çubuk saplanır. Ve bu çubuk Gage’in sol frontal lobundan parçalar çıkararak ve loba zarar vererek kafatasından geçer. Kaza sonucu kişiliğinde değişimler olan Gage; kazadan önce oldukça nazik, güler yüzlü bir insan iken kaza sonrasında sinirli, küfürbaz biri haline gelmiştir. Gage’in bu değişimi o zaman için sol frontal lobun kişilikten sorumlu olduğunu göstermiştir. Gage vakası dünyaca ünlü ilk vakalardan biridir. Kişilik değişiminin yanısıra frontal lobu zarar görmesine rağmen bu lobun işlevlerini diğer beyin bölgeleri üstlenir. Ve bu da beynin esnekliğini, yeniden yapılandırılabildiğini gösterir.
Gage vakasıyla beyin çalışmaları çok daha önem kazanır. Ve şu an beyinle ilgili öğrendiğimiz çoğu şeyin başlangıcını Gage gibi vakalara borçluyuz diyebilirim. Nörobilim alanında dönüm noktaları olan vakaları, teknolojinin de ilerlemesiyle beyin görüntüleme tekniklerini de kullanarak çok daha iyi anlayabiliyoruz. Ancak hala beyine dair birçok şey keşfediliyor ve öğrendiğimiz bilgiler yerini, başka bilgilere bırakabiliyor.
Beyinle ilgili bu kadar bilinmezin olduğu ve sürekli yeni gelişmelerin yaşandığı gerçeği bana beynin esnek yapısını hatırlatıyor. Beyin vücudun yeniliklerine karşı uyum sağlarken kendi içindeki sistemi de yapılandırıyor. Bu sayede vakalar olsun, fareler üzerindeki deneyler olsun bize beyinle ilgili yeni pencereler açıyor. Ve insanoğlu var olduğu müddetçe çok daha fazlasını öğreneceğimiz muhteşem bir organ: Beyin.
Henüz yorum yok. İlk yorumu yapmak ister misin?