Umut Rüzgârları

Umut Rüzgârları

İlkbaharın sesleri önce dağlara, ardından dağları aşıp köylere, kasabalara ve yüksek binaların çevrili olduğu şehirlere inerdi. Bu ses, hem hayvanların hem de insanların içini ısıtır, umutsuzlukları esintisiyle alıp götürürdü. Yine böyle bir bahar gününde, iki katlı küçük bir ev vardı. Bu ev, baharın sesinden ve neşesinden nasibini almıştı. Anne, evin ahşap rengi pencerelerini büyük bir gülümsemeyle açıyor, umutlarının karşılığını eline almış bir savaşçı edasıyla zaferini kutluyordu. Bahçede ötüşen kuşları tek tek selamlıyor, coşkusunu ve mutluluğunu onlarla paylaşıyordu. Birden aklına oğlunun okula gitmesi gerektiği geldi. Hızla merdivenleri çıkıp oğlunun odasına girdi.

Oğlu melekler gibi uyuyordu. Anne, oğlunu uzun uzun izledi. Artık oğluyla geçireceği günleri, kana kana içeceği suları, sütleri, çok sevdiği çikolatalı kekleri ve bugüne kadar hasret kaldığı tüm yiyecekleri yiyebileceğinin hayalini tekrar yaşadı.
"Ege oğlum, hadi okul vakti, uyan artık, sabah oldu," dedi. Minik Ege, kocaman gözlerini açtı. Annesini başucunda görünce minik ağzı kocaman bir gülümsemeyle doldu.
“Günaydın anne! Bugün çok mutluyum. Hemen akşam olsun da kutlamamızı yapalım, senin o güzel limonatandan içelim,” dedi. Annesi, çocuğunun gözlerindeki o heyecan ve mutluluğu görünce kendi heyecanı daha da arttı. Ama heyecanını oğluna belli etmeden onu yatağından kaldırıp hemen okul servisine bindirdi.

Minik Ege serviste de yerinde duramıyordu. Sürekli gülüyor, arkadaşlarıyla şakalaşıyor, etrafa neşe saçıyordu. En yakın arkadaşı Duru yanına oturdu. Duru, Ege'nin bu hâlini fark etti:
"Ege, bugün çok mutlusun. Normalde sabahları hiç gülmez, kimseyle konuşmazsın. Ama bugün hem gülüyorsun hem de herkesle konuşuyorsun. Neler oluyor?"
“Bugün annemin hastaneye olan borcu bitiyor!” diye sevinçle bağırdı Ege.

Ege’nin mutluluğu okulda da devam etti. Herkes şaşkınlıkla onu izliyordu. Sürekli somurtan, her şeyden rahatsız olan, arkadaşlarıyla iyi geçinemeyen bu çocuğun birden mutluluk ve neşeyle dolması dikkat çekiyordu. Öğretmeni de Ege’nin sevincinin nedenini merak etti:
"Ege, bugün çok mutlusun. Bu mutluluğun bir sebebi var mı?"
"Var tabii öğretmenim. Çünkü bugün yıllardır bitmeyen borcumuz bitiyor. Biliyorsunuz, annem kardeşim doğunca hastaneye borçlanmıştı ve haftanın iki günü bu borcu ödemek için çalışmaya gidiyordu. O kadar yorgun geliyordu ki hemen yatıyordu. Bana sarılmama bile izin vermiyordu çünkü hastanede taktıkları kart kolundaydı ve üstü sımsıkı sarılıydı. Artık annem hastaneye çalışmaya gitmeyecek, kolundaki kartı çıkaracak ve bana sımsıkı sarılabilecek. Evde bizimle olacak. Akşam, annemin hastaneye olan borcunun bitmesini kutlayacağız,” dedi.

Okul çıkışında Ege annesinin kapıda olduğunu görünce koşarak yanına gitti. "Anne, bugün o kadar mutluydum ki herkes ne olduğunu sordu. Ben de borcumuzun bittiğini anlattım. Akşam sana bir sürprizim var!" dedi.
"Tamam oğlum, ama önce seninle hastaneye gitmemiz lazım. İmzalamam gereken bir belge var, onu halledelim."

Anne aracın penceresini açtı ve baharın temiz havasını ciğerlerine çekti. İçindeki umut bir kez daha yeşerdi. Ama oğluna gerçeği nasıl açıklayacağını bilemiyordu. Hastaneye vardıklarında diyaliz arkadaşı Ömer onları karşıladı. Ömer, Ege'ye diyalizin ne olduğunu anlatınca Ege gerçekleri öğrendi. "Anne, meğer borcumuz değil, tedavin bitmiş. Artık doktorlara kızmayacağım," dedi.

Akşam büyük bir mutlulukla kutlama yapıldı. Baharın rüzgârı umut çiçeklerini yeşertmiş, kararmış gönüllere yeniden renk getirmişti. İçimizdeki umut çiçeklerinin her daim yeşermesi dileğiyle…

Rabia

rabiaulas454@gmail.com
Binali Yıldırım Üniversitesi


Henüz yorum yok. İlk yorumu yapmak ister misin?

Bunları da beğenebilirsin.

TEMA AYARLARI