Mevsimlerden güz… Şu günlerde kendimle daha da baş başayım sanki. Daha yalnızmışım, daha çaresizmişim gibi… Oysa daha çok renk var üzerimde. Ne yaz kadar renkliyim ne de kış kadar kadar beyazım. Baharım şu günlerde; sarıyım, turuncuyum, kırmızıyım, kahverengiyim; baharım şu günlerde. Hazan ve hüzün… Mevsimlerden güz…Şu günlerde biraz daha solgunum. Soluk gökyüzü gibi griyim. Yağmurlarım var. Hala dopdolu kendini bırakamamış bulutlarım ve dökemediğim yapraklarım var .
Hüzün ve huzur…
Ve yine mevsimlerden güz, bu kaçıncı bahar bilmiyorum. Bu günlerde yine renklerime büründüm. Sapsarı yapraklarımda hatıralar var. Kuruyup dökülen yapraklarım bile o hüznü hissettiriyor. Üzerinde gülümseyen çocukların kahkahalarını taşıyorlar. Turuncu yapraklar gibi sakinim. Bu kaosun görüntüsünün içinde bile huzurlu hissedebiliyorum. Kahverengi yapraklarım benim umudum, yeşillerin habercisi…
Huzur ve uzak…
Baharım ama uzağım, ağaçlarımdan, yapraklarımdan uzağım. Bahar olduğum için hüzünlüyüm, hüzünlü olduğum için baharım. Olduğum kişi olduğum için özlüyorum, bu kaçıncı bahar bilmiyorum. Yapraklarımı, renklerimi özlüyorum. Hala bendeler ve hala özlüyorum. Bendeler ve çok uzaktalar.
Bendeler ve her şey benden çok uzakta.
Herkesin birbirinden çok uzak olduğu bu dünyada, yakın olduğum anları özlüyorum. Bir yaprağı, masum bir canlının gülümsemesini, güzel yürekli dostlarımın siperde bekleyen omuzlarındaki samimiyeti, yeşilleri… Bir film karakteriymişiz gibi bir düzen… Kahkaha, hüzün, öfke, boşluk, kuru, ıslak ve sonsuz döngü. Ne konuştuğumuz önemli değil. Konuştuklarımızın boşluk üzerine olması da önemli değil. Bir film karakteriymişiz gibi bir düzen ve ben şu an balıkçıyla konuşuyorum.
Filmdeki balıkçı.
Güzel filmlerin birçoğu içinde bir balıkçı taşır. Ana karakter korktuğunda, kaygılandığında hatta direkt ‘bir kaçış’ içinde olduğunda balıkçının yanına gider. Her gittiğinde balıkçı ordadır. Filmin sadece küçük bir bölümünde görülür bu balıkçı ancak bütün anlamı o anda taşır. En samimi, bizden diyaloglar orda geçer. İzlerken filmin ‘’en yürekli’’ karakteri diye geçiştiririz balıkçıyı. En doğru kararlar onun yanında alınır. En güzel anı, balıkçının yanında olduğu andır ancak bu balıkçı neredeyse hiç görülmez. Posta kutusuna sıkıştırılmış zarf gibi sadece kısa bir süreliğine görülür, sonra kaybolur. Genelde filmin sonunda yoktur. Filmden çıktığımızda filmin güzelliği ve içeriğinden bahsederiz ama balıkçı hiç geçmez sözlerimizde. Sanki varlığı sadece o gördüğümüz andan ibaretmiş gibidir. Henüz okunmamış bir mektup gibi, henüz keşfedilmemiş; belki de hiç keşfedilemeyecek bir kitap gibi…
Balıkçının sözleri.
Bizim için dudaklarından dökülen kelimelere, verdiği tavsiyelere ve çıkar gözetmeksizin ürettiği yardımlara bakarız. Acaba bu insan neler yaşadı, nasıl buraya geldi ve neden balıkçı olmayı istedi diye sormayız hiç. Sahi neden balıkçı oldu? Balık sevdiği için olsaydı onların canlarını alır mıydı ki?
Balıkçının durağı.
Herkes hayatının bir dönemi bu durakta indi. Genelde kendi için… Bugün başka bir şey yapmak istedim. Balıkçının yanına onun için gittim. Algılarla oynamak istedim. Normalin dışına çıkmak, balıkçı için ‘’var olmak’’ istedim. Sen (O, yani balıkçı) olamasak bile ‘’biz’’ olacaktık. Bahar olacaktık, yalnızlığın içindeki birlik olacaktık. Bir olacaktık.
Ona sonbahardan, renklerden ve grilerden bahsettiğimde beni saçma bulan veya susturmaya çalışan insanlardan biri olmayacağını biliyordum. Beni yargılamazdı çünkü o da bahardı. Dökülen yapraklardan her bahsedişimde o da döküldü ve döküldükçe süzüldü suyun üstünde. Kayıktaydık. Her şey çok akışındaydı, ona hüzün, huzur, uzak ve film kavramından bahsettiğimde belki içinden ‘’ne jazz yaptı bu’’ ya da ‘’ne kastın’’ diye düşünmüştür ancak dillendirmedi. Düşünceli bir edayla uzağı seyretti, kayığımızdan biraz uzakta olan ve suyun üzerinde süzülen yaprağa uzun uzun baktı. Yaprak oldu. Arada hafifçe süzülen rüzgârda yaprak hızlandı, yaprak hızlandıkça balıkçı gülümsedi. Balıkçı gülümsedikçe sarardı. Sarardıkça gerçekleşti, filmden çıktı.
Balıkçının karanlık yüzü.
Hafif rüzgâr durdu, yerini dalgasız denize bıraktı. Yaprak durdu. Süzülmeyi bıraktı. Balıkçının suratındaki korkunç ifadeyi gördüm -daha doğrusu benim için korkunçtu. Her şeyin durmasını ister gibi bakıyordu. O durmuştu; her şey devam ediyordu ama o yerinde duruyordu. Hala kuşlar ötüyor, yapraklar düşüyordu ama o hareket edemiyordu. O sadece izliyordu. Yarın biri benim gibi yanına gelecek ve ondan yardım isteyecekti ve o bugün hiç yaşanmamış, dalgalar hiç durmamış gibi ona istediğini verecekti; suyun üzerine ‘’süzülen’’ yaprağın görüntüsünün verdiği huzuru.
Kayık.
Kayığımı kıyıya çektim. Yine sadece yaprakları izleyebildim. Ne balık tutabildim ne de yola çıkabildim. İçten gülümsemeler ve gözyaşları gördüm, samimi kahkahalar duydum. Bir kitap okudum ve onun içine girdim. Şimdi içinden çıktım. Artık suyun üstünde değilim, kıyıya vurmuş durumdayım. Yarın tekrar yola çıkmak için bunu yapmam şarttı. Bazen balık tuttuğum günler oluyor ama kitapları okuduğum günleri daha çok seviyorum. Bugün okuduğum bir kitap beni biraz düşündürdü. Hüznü ve hazanı, renkleri ve gri gökyüzünü düşündüm. Uzaklara dalarken gözüme suda süzülen yaprak takıldı, incelemeye başladım ve ardından üzerimdeki bakışını hissettim. Anlaşılmayı ne kadar uzun zamandır bekliyor kim bilir? Hiçbir şey demedim. Onu sonuna kadar takip ettim.
Algı.
Filmin bitişine geldim. Pek çok isim görüyorum, yönetmenler, oyuncular, editörler… Hepsi yaşamlarının bu raddesine gelene kadar neler yaşadı, kaçıncı baharlarından geçti bilmiyorum. İsimlerde acılar kadar kahkahalar görüyorum. Özlemin sonuna değdiği ve değmediği anlar görüyorum. Uzak, hüzün, renk, film, yaprak, yeşil, balık, huzur, hazan ve algı… İsimlerde kendimi görüyorum. İsimlerde seni görüyorum.
Balıkçı sensin.
Balıkçı biz.
İz.
herkes kendi hayatında bir balıkçı aslında. yazıyı okurken sonbaharmışım gibi hissettim. çok güzel bir yazı olmuş elinize sağlık
Kelimeler yerinde, mesaj algı gibi silik verilmiş . İmgelele oynamış. Gidip gelmeler ip üzerinde bir canbaz gibi edebi coşku ve korkular arka planda . Harika bir deneme olmuş kısacası.
Hayatımız bir film karesi gibi gözlerimizin önünden geçip gidiyor sanki yazınızın her satırında gerçek yaşami gördüm içinde umut var vefa var yalnızlık görgörünmezlik yitiklik var içine girince kayboluş dibe vuruş var ve odipten tekrar çikiş var insanların acılarda parmak izleri gibidir kişiye özeldir acıyı gördüm kısacası hayatımı yaşattınız tekrar teşekkür ederim ve tebrik ederim zevkle okudum tebrik ediyorum
Gorunmez ve soyutluga karistigimiz hayattan koptugumuz o anlarda hepimizin bizi gören o balıkçıyi fark edip ona sarilmamiz çok önemli.İmgeler sayesinde adeta bir yazı değil bir film izliyor gibi hissettim.
yumuşak g diyen köpekbalığını avlayabilecek potansiyeli var bu balıkçının. ama o sevmeyi tercih etmiş böylece katılımcılara ev