İlk Çağ’da Akıl Hastalıkları: Antik Toplumların Tedavi Yöntemleri

İlk Çağ’da Akıl Hastalıkları: Antik Toplumların Tedavi YöntemleriNurefsan Psikolojik Sağlık25 Mart 2025364 Görüntülenme Okuma Süresi: 5 dk.

İlk Çağ’da Akıl Hastalıkları: Antik Toplumların Tedavi Yöntemleri

Editör: Selma İnci

Hermann Ebbinghaus dediği gibi “Psikoloji uzun bir geçmişe fakat kısa bir tarihe sahiptir.”  bu söz bizlere psikolojinin aslında insanlık tarihi kadar eski köklere sahip olduğunu ancak bilimsel bir disiplin olarak nispeten yeni geliştiğini anlatır. Antik çağlarda psikoloji bilimi tam olarak ortaya çıkmamış ve toplumda ‘deli’ olarak ifade edilen insanlar davranışları ile ayırt edilmişti. Thales’in  sağlıklı bir bedende sağlıklı zihin  (mens sana in corpore sano ) sözleri antik dönemde zihinsel rahatsızlıklara olan bakış açısını en iyi şekilde açıklamaktadır. Antik bakış açısına göre tüm tıbbi bozukluklar aynı ilkelerle tedavi edilebilen bedensel bozukluklardı. Bugün herkesin aşina olduğu ruh sağlığının ve fiziksel sağlığın  farklı olduklarını bilmiyorlardı. Ancak birbirlerini etkilediklerini çok iyi biliyorlardı. 

Tedavi yöntemleri, toplumdan topluma değişmekle birlikte büyü ve dini ritüeller yaygın bir ortak noktaydı. Örneğin, Yunanlar şifa tanrısı Asklepios’un tapınağına akıl hastalığı olan kişiyi geceyi geçirmesi için gönderirdi. Ayrıca bu tapınaklarda farklı tedaviler uygulanarak akıl hastası kişinin şifa bulacağına inanılırdı. 

Antik Mısır'da Ruhsal Hastalıklar ve Tedavi Yöntemleri

Antik Mısır’da ruhsal hastalıklar, dinin de büyük bir etkisi ile tanrının cezası olarak görülmekteydi. Ruhsal hastalıkların kaydedildiği metinlerde depresyon, paranoya, delilik, anksiyete gibi rahatsızlık geçiren kimseler tanrıların gazabına uğramıştı. Babil döneminde yazılan bir tıbbi metin o dönemin bakış açısını özetler niteliklerdeydi: “ Eğer bir adam sürekli uğursuzluk yaşıyor, malını ve yakınlarını kaybediyor, hastalanıyor, felç geçiriyor, kabuslar görüyor ve huzursuzsa tanrısı veya tanrıçası ona öfkelidir." (1)  Ancak  Mısırlılar anatomi ve fizyoloji konusunda oldukça gelişmişti. Hastalıkların bazen fiziksel bazen de  psikolojik nedenlerden kaynaklanabileceğini öngörmüşlerdi. Büyü ve tıbbın iç içe geçtiği çok farklı tedavi yöntemleri vardı. Bunların çoğuna yine papirüsler sayesinde ulaşıyoruz. Hastalar için koruyucu muskalar ve tılsımlar hazırlanırdı. Bunlar ile kötü ruhların kovalanacağına inanılırdı. Hastanın ruhunu temizleyeceğine inanarak bir hayvanı kurban eder ve tütsüler yakarlardı. 

Antik Mısırlılar Tıp Tanrısı İmhotep’e şifa tapınaklarında dua ederlerdi. Bu tapınaklarda hastaların müzik terapisi, rüya terapisi gibi farklı yöntemler ile iyileştirilmesi amaçlanırdı. Özellikle sistrum adı verilen enstrüman ruhsal dengeyi sağlamak için  kullanılırdı. Rüya terapisinde hastaların rüyaları rahipler tarafından yorumlanır, rahipler bu yorumlara göre tedavi uygulamayı amaçlardı. (bkz. https://terapidelisi.com/ruyalar-bilincdisinin-dis-sesi

Antik Yunan'da Deliliğin Fiziksel ve Ruhsal Boyutu

Antik Yunan döneminde ruhsal hastalıkların anlaşılmasında ve tedavi sürecinde  mitoloji, felsefe ve tıp iç içe geçmişti. Örneğin, Hipokrat ve Galen gibi hekimler, ruhsal hastalıkları fiziksel nedenlerle açıklamaya çalışmıştı. Dört humoral teorisi psikolojik rahatsızlıkların açıklanmasında oldukça meşhurdur. Bu teoriye göre, insan vücudu kan, balgam, sarı safra ve kara safra olmak üzere dört sıvıdan oluşur. Bu sıvıların dengesizliğinin psikolojik hastalıklara neden olacağı düşünülmüştür. Kara safra fazlalığı melankoliye sebep olurken, sarı safra fazlalığının öfkeye sebep olacağı söylenmiştir. Bu teori orta çağ İslam dünyasında da sıkça kullanılan bir teori olmuştur. (bkz. Orta Çağ’da Akıl Hastalıkları: Avrupa ve İslam Dünyasında Tedavi Yöntemleri) 

Platon, Aristotales gibi filozoflar delilik, ruh, ruh sağlığı kavramlarını açıklamaya çalışmıştır. Felsefenin terapi olarak kullanılabileceği düşüncesi özellikle Helenistik dönemde artmaktadır. Platon, Yasalar adlı kitabında deliliğin neden oluştuğunu ya da tedavisi gibi konulara değinmekten öte  yasalar kısmına değinir. İnsan doğasının kaçınılmaz zaafı nedeniyle, suç eylemleriyle oluşan zararların nasıl telafi edileceğini ve daha da önemlisi suçlulara çeşitli  cezalar uygulayarak 'ruhlarının kurtuluşuna' nasıl yönlendirileceklerini belirleyen bir ceza kanunu da olmalıdır. Hastalıkları nedeniyle deli olan insanları bu cezadan uzak tutar. Bunun sebebi bir suçu işleyen deli kişinin bunun farkında olabilecek yetkinliğe sahip olmamasıdır. Delilerin suç işlediğinde ceza almamasını ancak suçun tekrarlanmaması için ailelerinin gözetimi altında olmaları gerektiğini vurgular. Platon bu düşünceleriyle akıl hastalarının yasal konumunun ne olması gerektiği konusunda tartışmayı ilk başlatan filozoftur. Platon'un çağdaşı filozof Xenophon, bu tartışmayı bir adım daha öteye taşımış, deliler ve gerçekten deli olmayan kişiler arasında net bir ayrım olması gerektiğini savunan ilk kişi olmuştur. Bu tartışma günümüzde hâlâ psikologlar ve hukukçular arasında devam etmektedir.

Antik Yunan hekimleri ve felsefecilerinin düşüncülerinin yanı sıra mitolojik yorumlarda mevcuttu. Antik Mısır’da olduğu gibi Antik Yunan’da da akıl hastalarının tanrının cezası olduğuna dair yorumlar vardı. Dionysos ve Maenadlar mitolojisinde, tanrının çılgınlığının kendinden geçme haliyle ilişkilendirilmesi deliliğin tanrısal bir fenomen olarak görülmesine yol açmıştır. Antik Yunan’da en önemli tıbbi merkezler tıp ve şifa ile ilişkilendirilen tanrı Asklepion tapınaklarıydı. (Asklepios hakkında daha fazla bilgi için bu yazımıza bkz. Yılanın Sırrı: Doğru Tıp Sembolü Hangisi? Asklepios Asası mı, Kaduceus mu?) Bu tapınaklarda hastalar arınma ritüeli, su ve bitkisel ilaçlar ile tedavi edilirdi. Sıcak su banyoları ve deniz suyuyla yapılan terapiler, ruhsal hastalıkları iyileştirmek için kullanılmıştı.  Aristoteles, müziğin ruhu temizleyerek hastalıkları iyileştirdiğini savunmuştu.  Özellikle lir ve flüt gibi enstrümanlarla yapılan müzik seansları ruhsal hastalıkların tedavisinde kullanılmıştır.

Antik Dönemden Günümüze Deliliğin Algısı

Tarih boyunca delilik kavramı toplumların inanç sistemleri, bilgi birikimi ve kültürel dinamiklerine bağlı olarak farklı şekillerde algılanmış ve tedavi edilmiştir. Günümüzde modern psikiyatri ve psikoloji alanında kullanılan pek çok yöntemin kökleri bu dönemlerde atılmıştır.  Bu dönemin insanlarının yaptığı müzik, su, bitkisel tedavi günümüzde geçerliliğini korumaktadır. O dönemden farklı olarak modern dönemde psikoloji din, mitolojiyle değil, beyindeki kimyasal dengesizlikler, genetik faktörler, çevresel etmenler ve psikososyal dinamiklerin birleşimiyle açıklanmaktadır. Ancak modern dünyada bile psikolojik rahatsızlıklar konusunda  damgalanma (stigmatizasyon) sorunu hâlâ devam etmektedir. Geçmişten alınacak en büyük derslerden biri, ruhsal hastalıkları yalnızca tıbbi bir durum olarak ele almakla kalmayıp, bireylerin yaşadığı sosyal zorlukları da göz önünde bulundurmak gerektiğidir. Antik çağlardan bugüne değişen tek şey tedavi yöntemleri değil aynı zamanda deliliğe bakış açımız olmuştur.

KAYNAKÇA

  1. https://aktuelarkeoloji.com.tr/kategori/arkeoloji/ord-prof-dr-ekrem-akurgal

Yorumlar

(Yorumları Gizle)

Henüz yorum yok. İlk yorumu yapmak ister misin?

Bir Yorum Bırakın

Takip edin
Kayıt ol /Giriş yap Sidebar Arama Popüler