Editör: Burcu Türkmen
“Bugünün ya da dünün insanı değiliz, engin bir çağın insanıyız.” diyor Carl Gustav Jung 1959 yılında BBC’ye verdiği röportajında. İnsanı dün ve bugünden öte, engin bir çağın birikimiyle tanımlamakla Jung, kolektif bilinçdışı kavramını da açıklıyor bir bakıma. Zira Jung, bilinçdışını kişisel bilinçdışı ve kolektif bilinçdışı olarak ikiye ayırır. Kişisel bilinçdışı, toplum tarafından kabul edilmeyen arzuların bastırılması ve tamamen bilinç dışında tutulması ile ilişkilidir ve kişinin düşünce ve duygu dünyasını kapsar. Kolektif bilinçdışı, tüm insanlıkta hemen hemen her çağda ve kültürde var olan ve birbirini tekrar eden benzer simgelerden oluşan bir bütüne işaret eder. Jung, bu simgelerin her ortaya çıktıkları yerde neredeyse aynı anlama geldiğinin altını çizer. Aslında bu konsepti ortaya atan ilk kişi de kendisi değildir, ondan asırlar önce Platon idealar kavramıyla bu konuya ilk değinen isim olmuştur. Ancak Jung’un kolektif bilinçdışı, Platon’un ideasının aksine hem aydınlığı hem de karanlığı içinde barındırır.
“Jung kuramı yalnızca felsefeden değil, mitolojiden, dinden hatta edebiyattan da beslenir. Bu doğaldır çünkü felsefe, mitoloji, din ve edebiyat insan psikolojisinden tamamen ayrı düşünülemez.”
Jung’a göre mitler, sadece eski insanların doğa olaylarını açıklamak için uydurduğu hikâyeler değil, aynı zamanda kolektif bilinçdışının dışa vurumu olan güçlü psikolojik sembollerdir. Edebiyat ise bu bilinçdışı sembollerin modern bir yansımasıdır. Nobel ödüllü yazar Mario Vargas Llosa, insan zihninin bu karanlık köşelerinin keşfini edebiyata borçlu olduğumuzu söyler. Ona göre edebiyat yalnızca bir anlatı aracı değil, zihnin karanlık köşelerini aydınlatma sürecidir. Mitlerin ve edebiyatın ortak yönü, insanın bilinçdışındaki bu imgeleri tekrar tekrar yaratmasıdır. Jung’a göre, insanların farklı kültürlerde birbirine çok benzeyen hikayeler anlatması tesadüf değildir. Bu benzerlikler, insan zihninin derinliklerinde paylaşılan ortak sembollerden, arketiplerden, kaynaklanır. Bu ortak semboller yalnızca mitlerde değil, günümüz edebiyatında ve sinemasında da karşımıza çıkmaktadır.
Mitlerden Günümüz Edebiyat ve Sinemasına Arketipler
Kolektif bilinçdışında arketipler yer alır. Hem imge hem de duygu olarak beliren arketipler, bir motifin temsili resimlerini oluşturur. Bu temsili resimlerin temel yapıları aynı olsa da ayrıntılar büyük farklılıklar gösterebilir. Jung’a göre dört temel arketip vardır: persona, gölge, anima-animus ve kendilik(self)
Kendilik (self) ve Bireyleşme
Jung'a göre kendilik (self), bireyin bilinçli ve bilinçdışı yönlerini içeren, kişiliğin merkezinde yer alan bütünleşmiş bir yapıdır. Bu kavram, bireyleşme süreciyle yakından ilişkilidir. Jung, bireyleşmeyi kişinin bilinçdışıyla yüzleşerek kendisini daha bütünlüklü hale getirmesi olarak tanımlar.
Mitolojide ve modern yazımda kendilik ve bireyleşme süreci sıkça işlenir. Örneğin Simurg efsanesinde, kuşlar efsanevi kuş Simurg’u bulmak için yola çıkar. Kaf Dağı’na varabilmek için çeşitli zorluklar aşar ve bu zorlukları aşarken benliklerinin farklı taraflarıyla da yüzleşirler. Kaf dağına yalnızca otuz kuş varabilir ve vardıklarında, Simurg’un aslında farsçasi(otuz) ve murg(kuş) kelimelerinin birleşimi olduğunu fark ederler. Simurg aslında kendileridir. Sinemadan ise Fight Club filmi örnek gösterilebilir. Filmde anlatıcı karakter, bilinç dışındaki bastırılmış yönlerini Tyler Durden aracılığıyla ile keşfeder. Gölgesiyle yüzleşerek kendiliğe ulaşır.
Persona ve Gölge
Persona, kişinin içinde bulunduğu koşullara uygun davranabilmek için taktığı maskedir. Persona, kişinin toplum tarafından kabul edilebilir yanlarıyla oluşturulmuş bir vitrine benzetilebilir. Gölge ise kişiliğin karanlık kısmını oluşturur. Toplum tarafından onaylanmayan yanımızdır. Her zaman çok kötücül olması gerekmez; bazen sadece uyumsuz ve rahatsız edicidir. Gölge arketipi gücü değişmekle birlikte her bireyde aktiftir.
Persona ve gölge arketiplerinin ilk örneklerinden birini Gılgamış Destanı’nda görürüz. Güçlü ama kibirli bir kral olan Gılgamış, personayı temsil ederken, başta düşmanı daha sonra en yakın arkadaşı olan doğada yetişmiş, ilkel Enkidu gölgeyi temsil eder. Gölge Enkidu ve persona Gılgamış birlik olduklarında Humbaba’yı yenerler. Persona ve gölge arketipleri pek çok edebiyat ve sinema eserini de etkilemiştir. Dr Jekyll ile Bay Hyde hikâyesinde Dr Jekyll kişiliğin vitrini personayı temsil ederken, Bay Hyde gizlenmeye çalışılan kötücül taraf olarak çıkar karşımıza. Gölge arketipinin Tolkien evreninde de sıkça işlendiği görülmektedir. Örneğin Yüzüklerin Efendisi serisinde Gollum karakteri Frodo Baggins'in gölgesini temsil ederken, Balrog, Gandalf’ın gölgesini temsil eder. Türk edebiyatında ise İçimizdeki Şeytan adlı eserinde Sabahattin Ali, Ömer karakterinin gölgesini “içindeki şeytan” metaforu ile ele alır.
Anima ve Animus
Anima ve animus ise bireyin bilinç dışında yer alan, kadınsı ve erkeksi öğeleri temsil eder. Erkeğin içinde bulunan anima, duygusal, yaratıcı ve hassas yönleri temsil eder. Sanatta genellikle erkek karakterin içsel çatışmaları, duygusal gitgelleri ile kendini gösterir. Animus ise kadınların kararlılık, mantıkçılık ve liderlik gibi özelliklerini temsil eder. Sanatta kadın karakterlerin güçlenmesi, kendi kimliğini keşfetmesi gibi şekillerde görülür.
Mitoloji ile yakından ilişkili olan anima ve animus arketipine Yunan mitolojisinde de rastlarız. Platon'un Symposium adlı eserinde geçen öyküye göre Zeus insanları başlangıçta dört kollu, dört bacaklı ve iki başlı olarak yaratmıştır. Ancak bu yaratıklar o kadar güçlüdür ki, tanrılar onlardan korkmaya başlar. Bunun üzerine Zeus, bu varlıkları ikiye böler ve dünyanın farklı yerlerine dağıtır. Sonuçta her insan yarım kalır ve tamamlanmak için diğer yarısını arar. Erkek içindeki kadını, kadın ise içindeki erkeği arar. Kişinin ruhsal bütünleşmeyi sağlayabilmesi için hem eril hem de dişil yanlarının birleşmesi ve içsel bir denge oluşturması gerekir.
Edebiyat ve sinemadaki temsillerine J.K. Rowling’in ünlü evreni Harry Potter’dan Hagrid ve Hermione örnek gösterilebilir. Hagrid büyük cüssesi ve sert görüntüsüne rağmen ejderhalarına kıyamayan ve onlara ninni söyleyen, duygusal bir kişiliğe sahiptir ve animanın güzel bir temsilidir. Öte yandan mantığıyla hareket eden cesur Hermione animusu temsil eder.
Arketipler persona, gölge, anima-animus ve kendilik ile sınırlı değildir. Kahraman, hilebaz, yaşlı bilge, anne gibi pek çok arketipten bahsetmek ve bu arketiplerin izlerini mitoloji, edebiyat ve sinemada bulmak da mümkündür. Örneğin kahraman arketipi karşımıza Gılgamış Destanı’nda Gılgamış, Matrix filminde Neo, Yüzüklerin Efendisi’nde Aragorn olarak çıkarken yaşlı bilge arketipi Yunan mitolojisinde Athena modern edebiyatta Gandalf ya da Dumbledore olarak karşımıza çıkar. Böylece Gılgamış Destanı’ndan Matrix’e birçok edebiyat ve sinema eserinde bu arketiplerin izlerine rastlanır. Zira niyetli olsun ya da olmasın, ortak bilinç dışımızın eserlerini yazım ve üretim dünyamıza katmamız mümkün değildir.
Tanrı Arketipi ve Jung’un Din ile İlişkisi
Jung’a göre tanrı da bir arketiptir. Yani tanrı kavramı doğuştan var olan kolektif bilinçdışı yapılarından biridir. Jung tanrının psikolojik bir gerçeklik olarak, bireyin bilinçdışında bulunan bütünlük, aşkınlık ve düzen arayışının bir yansıması olduğunu söyler. Bu bakımdan kendilik ve bireyleşme kavramlarıyla da yakından ilişkilidir. Tanrı arketipi mitlerde, bireylerin rüyalarında, dini deneyimlerinde ve sanatsal yaratılarında kendini gösterir. Tanrı arketipini açıklarken Jung, tanrının var olup olmadığına dair metafizik bir tartışmaya girmez. Ona göre Tanrı’nın psikolojik varlığı gerçektir, çünkü insan zihni sürekli olarak anlam, bütünlük ve aşkınlık arayışı içindedir. Dini inançlar, bu psikolojik ihtiyacın kültürel bir yansıması olarak görülür.
Jung ve Tarot
Bireyin bütünlük ve aşkınlık arayışı, bilinçdışı ile iletişim kurarak kendi içsel yolculuğunu anlamlandırmasını gerektirir. Jung’a göre semboller de bu noktada devreye girer. Rüyalar gibi tarot kartları da bilinçdışının sembollerine ulaşmakta birer aracıdır. Jung’a göre tarot kartları, eşzamanlılık prensibiyle çalışır. Yani, bilinçdışında var olan düşünceler ve semboller, tarot aracılığıyla dış dünyaya yansıtılabilir. Tarot kartları, geleceği görmekten ziyade kişinin bilinçdışını keşfetmesi ve içsel sorularına cevap bulması için bir araç olarak kullanılabilir. Bu bağlamda tarot kartları Jung’un tanımladığı çeşitli arketipler ile eşleşir. Örneğin Ermiş kartı içe dönüş, derin bilgi arayışı ve manevi rehberlik gibi Yaşlı Bilge arketipinin özelliklerini taşır. Savaş Arabası kartı ise hedeflere ulaşma, irade gücü ve zafer temaları ile kahraman arketipi ile benzerlik gösterir. Ölüm kartı eski benliği bırakma ve dönüşümü simgelerken Kule kartı beklenmedik bir yıkım ve yeniden doğuşu simgeler.
Özetle Jung’un kolektif bilinçdışının kavramları; insanlık tarihinin derinliklerinden bugüne kadar gelen mitlerin, edebiyatın, sinemanın ve dini sembollerin aracılığıyla yansıtılır. İnsan zihninin derinliklerinde yer alan arketipler zamanla kültürel ve sanatsal üretimlerde biçim bulur ve sürekli olarak yeniden şekillenir. Bu süreç, insanın kendi iç yolculuğunu anlaması ve kendilik arayışını sürdürmesi açısından önemlidir.
Mitolojiden, edebiyat ve sinemaya kadar her alanda karşımıza çıkan bu arketipler, yalnızca bireysel değil, kolektif bir deneyimi de temsil eder. Jung’un bakış açısıyla, insanın bu ortak sembollerle yüzleşmesi, yalnızca geçmişin izlerini taşımakla kalmaz, aynı zamanda geleceğe yönelik de bir anlam yaratır. Böylece, kolektif bilinçdışının derinliklerine inmek, sadece bireysel bir keşif değil, aynı zamanda insanlığın ortak geçmişine dair bir farkındalık geliştirmemizi sağlar.
Serrican, E. (2015). Carl Gustav Jung’un analitik psikoloji kuramındaki arketip kavramının edebiyata yansıması. International Journal of Social Sciences and Education Research, 1206-1215.
Muratoğlu Pehlivan, B. (2017). Kültür, kolektif bilinçdışı ve semboller: Miyazaki ve Ruhların Kaçışı üzerine bir inceleme. Erciyes İletişim Dergisi, 362-378.
Yılmaz, D. (2023). Çağdaş sanatta anima, animus ve gölge arketiplerinin etkileri (Yüksek Lisans Tezi). Erişim adresi: https://acikerisim.msgsu.edu.tr/xmlui/handle/20.500.14124/6861
Sivri, M. (2022). Karşılaştırmalı edebiyat açısından mit, mitokritik ve sembolik imgelem. Ardahan Üniversitesi İnsani Bilimler ve Edebiyat Fakültesi Dergisi, 48-53.
Özdemir Riganelis, G. (2020). Doğa karşısında Gılgamış Destanı ve Kuyucaklı Yusuf: Vahşi adam/doğa adamı arketipi olarak Enkidu ve Yusuf. Motif Akademi Halkbilim Dergisi, 13(29), 134-154.
Bozkır, A. H. (2021). Din psikolojisi açısından Carl Gustav Jung’un analitik psikolojisi ve kolektif bilinçdışının bir arketipi olarak Tanrı (Yüksek Lisans Tezi). Erişim adresi: Dokuz Eylül Üniversitesi (Turkey) ProQuest Dissertations & Theses, 2021. 30833924.
Üster, C. (2015). Doktor Jekyll ile Bay Hyde (Önsöz). İş Bankası Kültür Yayınları.
Henüz yorum yok. İlk yorumu yapmak ister misin?