Bundan tam 109 yıl önce Asya ve Avrupa’yı birbirine bağlayan boğazlardan birinde, Çanakkale’de "Türk Milli Mücadelesinin" dönüm noktası olacak bir savaş yaşandı: 1915 Çanakkale Savaşı.
Bugün bu cephe niçin açıldı? Kiminle, hangi amaçla savaşıldı? Milli mücadele için ne gibi katkılar sağladı? Gibi sorulara cevap arayacağız.
Siyasi birliğini geç tamamlayan Almanya ve İtalya, büyükleri İngiltere ve Fransa gibi güçlü ekonomiye sahip olmak için sanayileşmenin önemini farkına varmaya başladılar. Her geçen gün gelişen sanayi sektörüne hammadde bulmakta zorlanmaya başlayan bu iki devlet sömürge arayışına çıktılar. Kendisine jeopolitik olarak yakın konumda bulunan Trablusgarp topraklarına göz diken İtalya, bölgenin asıl sahibi Osmanlı Devleti’ne 23 Eylül 1911 tarihinde nota vererek, Trablusgarp’ta bulunan İtalyanların güvenliklerinin tehlike altında olduğunu belirterek, bölgenin kendisine bırakılmasını istemiştir. Bu notaya olumsuz cevap veren Osmanlı’ya karşı ise 29 Ekim 1911’de savaş ilan etmiştir. Trablusgarp bölgesi ile Osmanlı Devleti’nin arasında kara bağlantısı olmaması nedeniyle askerî sevkiyatın yapılamaması, İstanbul’dan askerî desteği götürecek güçlü bir donanmanın olmaması ve en önemli sebeplerden biri de Çanakkale Boğazı ve Akdeniz Adaları (O dönemde Ege adında bir deniz olmadığı için Akdeniz Adaları ifadesi kullanılmıştır. ‘Ege’ ismi 1941 yılında 1. Coğrafya kurultayından itibaren kullanılmaya başlanmıştır.) önlerinin İtalyan kuvvetlerince tutulması nedeniyle gerekli yardım götürülememiştir. Bu gibi olumsuzluklara rağmen Enver, Mustafa Kemal ve Ali Fethi Beyler gibi genç subaylar, kılık değiştirerek bölgeye gelmiş ve halkı örgütleyerek İtalyan kuvvetlerine karşı bir direniş göstermelerini sağlamıştır. Bu örgütlenmeler İtalya’nın bölge hakkındaki planlarını boşa çıkarmıştır. Savaşı daha geniş alanlara yaymak isteyen İtalya, Beyrut Limanı’nı bombaladıktan sonra Rodos ve On iki Ada’ya yönelmiştir. Böylelikle Osmanlı Devleti’ni adalar ve Trablusgarp arasında bir seçime zorlamıştır. Aynı günlerde Balkanlar’da ‘Milliyetçilik’ akımının etkisiyle Osmanlı’ya isyanlar başlamış hatta Karadağ'ın savaş ilanı ile de Balkan Savaşı patlak vermiştir. Balkanlar, Osmanlı’nın göz bebeğidir. Gerek kuruluş yılları ve gerekse yükselme yıllarında Balkanlar her zaman bir numara olmuştur. Dolayısıyla Rodos ve On iki Ada pazarlığını kabul etmeyen Osmanlı hükümeti, tüm gücünü Balkanlar’a vermek için İtalya ile bir barış antlaşması imzalamıştır. İmzalanan Uşi Barışı ile Trablusgarp ve Bingazi İtalya’ya, Rodos ve On iki Ada ise Osmanlı'ya bırakılmıştır fakat Osmanlı adalara Yunanistan’ın saldırabileceği ihtimali üzerine geçici olarak İtalya’ya bırakmıştır. Daha sonra ise Trablusgarp’taki Osmanlı birliklerinin çekilmesinin geciktiğini bahane eden İtalya adalardaki işgaline devam etmiştir.
BALKAN SAVAŞLARI VE OSMANLI DEVLETİ
Yunanistan, Bulgaristan, Sırbistan ve Karadağ Devletleri güçlerini birleştirmiş ve Osmanlı’ya karşı savaş ilan etmişlerdir. Bunun üzerine başlayan 1. Balkan Savaşı, Osmanlı Devleti açısından ağır bir toprak kaybına sebep olmuştur. Edirne ve Kırklareli dahi kaybedilmiştir. Bunun üzerine Londra Konferansı toplanmış ve bir barış antlaşması imzalanmıştır. Bu antlaşmadan sonra Osmanlı’dan koparılan toprakları kendi aralarında paylaşamayan bu küçük devletler bu seferde kendi aralarında anlaşmazlığa düşmüşlerdir. Bulgaristan’ın daha fazla toprak aldığını öne süren Sırbistan ve Yunanistan, Romanya’yı da yanlarına alarak Bulgaristan’a savaş ilan etmişlerdir. Bu kargaşadan yararlanmak isteyen Osmanlı Devleti de savaşa katılmış, Edirne ve Kırklareli’ni tekrar geri almış ve sınır Meriç Nehri olarak belirlenmiştir. Balkanlar’da böylesine büyük toprak kaybının yaşanması Osmanlı Ordusu içerisinde moral bozukluğuna yol açmıştır. Bu başarısızlık Batılı Emperyalist devletlerin dikkatini çekmiş ve “Hasta Adam” olarak nitelendirdikleri Osmanlı’yı tamamen öldürmek için yaptıkları planların gerçekleşmesine olan inanç ve umutlarını artırmıştır.
1.DÜNYA SAVAŞI'NIN BAŞLAMASI VE OSMANLI DEVLETİ
Sanayileşme sonucu artan hammadde ve pazar arayışı, Fransız İhtilâli sonucu ortaya çıkan milliyetçilik akımı gibi genel sebeplerden dolayı ortamı hazırlanan savaş için tek bir ateş lazımdı, o da Avusturya-Macaristan veliahdı Ferdinand’ın 28 Haziran 1914 tarihinde Sırplı bir milliyetçi tarafından öldürülmesi oldu. Avusturya-Macaristan’ın Sırbistan’a savaş ilan etmesi üzerine insanlık tarihinin ağır facialarından birisi başlamış oldu. Bu savaşın çıkacağını önceden ön gören Osmanlı yetkilileri İngiltere ve Çarlık Rusya ile ittifak yapmak için başvurmuş fakat olumsuz cevap almıştır. Bu girişimin olumlu cevap alamaması üzerine Osmanlı, 2.Abdülhamit döneminden itibaren ticari-kültürel ilişkilerin yaşandığı Almanya ile yakınlaşmaya başlamıştır. Bu yakınlaşmalarda Osmanlı Devleti'ni temsil eden İttihat ve Terakki yönetimindeki hükümetin de etkisi büyüktür. Savaş öncesi İngiltere’den sipariş edilen savaş gemilerinin, savaş bahanesiyle Osmanlı’ya teslim edilmemesi halkı İngiltere’ye karşı Almanya’yı destekler duruma getirmiştir. Almanya ise Osmanlı’nın kendi tarafında savaşa girmesini bazı sebeplerle desteklemiştir. Osmanlı’nın geniş coğrafyasıyla birlikte savaşı daha geniş alanlara yaymak ve bu sayede Avrupa’daki cephelerinde kendi yükünü hafifletmek, İslam halifesinin dini gücünden faydalanmak, Boğazların yabancı gemilere kapatılmasını sağlamak ve Çarlık Rusya’nın müttefikleri ile bağlantısını kesmek gibi sebepler sıralanabilir. Çanakkale ise bu yardım için son derece ciddi bir stratejik öneme sahiptir. Osmanlı’nın savaşa katılmasının ardından da bu cephe açılmıştır.
ÇANAKKALE ZAFERİ
İngiltere ve Fransa, müttefikleri Rusya’ya yardım göndermek; savaşa hangi blokta katılıp katılmayacağı konusunda kararsız kalan Balkan Devletlerini kendi taraflarına çekmek ve boğazlar üzerinde hakimiyet kurarak Osmanlı’yı savaş dışı bırakmak gibi sebeplerle Çanakkale Boğazı üzerine bir deniz harekâtı planlamışlardır. Bu harekât sırasında Türklerin korkup kaçacağını ve Çanakkale’yi rahatlıkla geçip İstanbul’a en kısa sürede ulaşacaklarını düşünmüşlerdir. Boğazlara yönelik ilk saldırı 3 Kasım 1914 tarihinde iki İngiliz, 2 Fransız savaş gemisinin boğazın girişindeki tabyalardan Ertuğrul, Seddülbahir, Kumkale ve Orhaniye tabyalarına yönelik olmuştur. Bu saldırı kısa sürmüş fakat ağır yıkımlara sebep olmuştur. Bu ilk bombardımandan sonra asıl deniz harekâtı 19 Şubat 1915 tarihinde yapılmıştır. Anadolu yakasındaki Kumkale ile Orhaniye, Rumeli yakasındaki Ertuğrul ile Seddülbahir tabyalarını yok etmek için ikisi Fransız, dördü İngiliz olmak üzere 6 gemi harekete geçmiştir. Osmanlı toplarının menzilinin zayıf olması gibi sebeplerden dolayı bu gemiler Türk topçularının menziline kadar hareket etmiş etkili atışlarla karşılaşmıştır. Daha sonra düşman mayın temizleme gemileri boğazı taramış ve 13 Mart’a kadar mayın temizliği yapmıştır. 17 Mart tarihinde bölgeye atanan Amiral De Robeck ile General Hamilton aynı gün Bozcaada’da bir plan yapmış ve mayınlardan temizlenen Boğaz’a harekât düzenleme kararı almışlardır. Aynı günün akşamı karanlık sulara tekrar mayın döken Nusret Mayın Gemisi savaşın kaderini değiştirmiştir. Yeni deniz harekâtına 18 Mart 1915 günü Çanakkale Boğazı'na saldırarak başlayan İtilaf güçleri, Nusret Mayın Gemisinin yerleştirdiği mayınlardan dolayı ağır hasar almıştır. Bu yenilgiyi beklemeyen İtilaf güçleri, saldırıya karadan devam etme kararı almışlardır. Çoğunluğunu ANZAC (Australian and New Zealand Army Corps) Avustralya ve Yeni Zelanda’dan getirilen, Mısır’da askerî eğitim alan birliklerden oluşan İtilaf güçleri, 25 Nisan 1915’te Seddülbahir ve Arıburnu bölgelerinden asker çıkarmaya başlamıştır. Yaklaşık olarak 3.5 ay boyunca yoğun çatışmalar yaşanmıştır. Bu yoğun çatışmalar sırasında 5. Ordu komutanı Alman general Limon von Sanders’tir. Müstahkem mevkii komutanı Cevat Paşa, Esat Paşa, Bigalı Mehmet Çavuş, Ezineli Yahya Çavuş, Seyit Onbaşı gibi askerlerin yanında 19. Tümen komutanı Miralay (Albay) Mustafa Kemal Paşa savaşmıştır. Mustafa Kemal Paşa askerlerine tarihi ve stratejik öneme sahip olan şu emrini vermiştir:
“Ben size taarruz etmeyi değil, ölmeyi emrediyorum! “
Conkbayırı ve Sarıbayır gibi stratejik öneme sahip noktaların İngilizlere bırakılmaması, Türk ordusunun savunma yapmasında hayati öneme sahip olmuştur. Bu savaşın kazanılması kararsız kalan Bulgaristan’ın İttifak Devletleri safında savaşa katılmasına sebep olmuştur. Bulgaristan’ın savaşa katılmasıyla müttefikleri arasında Almanya ve Avusturya-Macaristan kara bağlantısı kuran Osmanlı Devleti ihtiyaç duyduğu askerî ve sosyal yardımı kara yoluyla daha rahat ve daha güvenli bir şekilde karşılamıştır. Bu savaşın kazanılması ile Balkan hezimetinden sonraki moral bozukluğu bir nebze de olsun giderilmiş, Türk halkının kurtuluşa olan inancı artmıştır. İtilaf Devletleri bloğunda ise ciddi bir karışıklık söz konusu olmuştur. Müttefiklerinden yeterli yardımı alamayan Rusya’da halk ihtilal yapmış, Çarlık rejimi yıkılmış yerine Sosyalist bir rejim kurulmuştur. Yeni gelen bu rejimle birlikte Sovyet Rusya savaştan çekildiğini ve savaş öncesi sınırlarına geri döneceğini açıklamıştır. Bu zafer Çanakkale Boğazı’nı rahatlıkla geçip İstanbul’da keyifle çaylarını yudumlayacağını düşünen İngilizler'in “Yenilmez” oldukları düşüncesine yıkıcı bir darbe vurmuştur. Sömürgelerinde de bozulmalar olmuş, halklar örgütlenmeye başlamıştır. Savaşta tarihi emrini vererek adını kamuoyuna yansıtan Mustafa Kemal Paşa ise Anafartalar kahramanı olmuş ve Mirliva (Tümgeneral) rütbesine terfi olmuştur.
Çanakkale Savaşı’nda resmi verilere göre 252.000 vatan evladı hayatını kaybetmiş birçoğu ise şehit düşmüştür. Vatan için baba ocaklarından uzak yerlerde şehit düşen, gazi olan tüm büyüklerimizi saygı, rahmet ve minnetle anıyoruz. Bu şanlı mücadelede destan yazan atalarımız için yazılabilecek en duygu yüklü şiiri ise ‘İstiklâl Şairimiz Mehmet Âkif Ersoy’ kaleme almıştır.
ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE
Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsız[ca] tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde- gösterdiği vahşetle “bu: Bir Avrupalı!”
Dedirir- yırtıcı, his yoksulu sırtlan kümesi:
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
Eski dünyâ, yeni dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi.. mahşer mi, hakîkat mahşer. (...)
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak
Boşanır sırtlara, vâdîlere sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâ-merd eller,
Yıldırım yaylımı tûfânlar, alevden seller.
Veriyor yangını durmuş da açık sînelere,
Sürü halinde gezerken sayısız tayyâre.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdîde güler:
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal’a mı göğsündeki kat kat iman? (...)
Sen ki İslâm’ı kuşatmış, boğuyorken hüsrân,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın:
Sen ki rûhunla berâber gezer ecrâmı adın;
Sen ki a’sâra gömülsen taşacaksın... Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât..
Ey şehîd oğlu şehîd, isteme benden makber;
Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber.
Mehmet Âkif Ersoy
Henüz yorum yok. İlk yorumu yapmak ister misin?