Yalnız Kadın

Yalnız Kadın

Editör: Selma İnci

Türk Dil Kurumu, 2024 yılında yaptığı bir halk oylamasında yılın kelimesi olarak “kalabalık yalnızlık” kavramının 1 milyon kişinin oyuyla seçildiğini bildirdi . Bu kavram zıtlıkları bir arada bulunduruyor. Kalabalık,  birden fazla kişinin bir ortamda bulunması şeklinde açıklanabilir . Yalnızlık ise bir kişinin tek başına bir ortamda bulunması demek.  Bu anlamlar düşünülürse kavram kendi içinde zıtlıkları barındırıyor diyebiliriz. Peki hiç düşündünüz mü kalabalık yalnızlık neden bu kadar popüler olmuş? İnsanlar anlamını bile tam açıklayamadıkları bir kavramı neden seçmiş olabilirler ? Benim bir fikrim var aslında. Bu fikrimi size bir hikâye ile anlatmak istiyorum, kalabalıklar içinde yalnız kalan bir kadının hikâyesiyle. 

Genç kadın kendini sıkıntıyla sokağa attı. Tüm gün o koca rezidansın en üst katındaki sıkışık odada, masa başında işleriyle uğraşmıştı. Aslında tek sayılmazdı, iş yerinde yaklaşık on kişi çalışıyor herkes de o nasıl isterse öyle davranıyordu. Ama hiç biri onu anlamıyor, “evet efendim, haklısınız efendim, yazıları istediğiniz gibi değiştiriyorum.” diyerek neredeyse birbirinin aynısı olan cümlelerle onu geçiştiriyorlardı. Aslında uzaktan bakınca kendi işinin patronuydu, herkes onun emrindeydi, mutlu olmaması için bir neden yoktu. Tabi mutluluk kaynağı para olan biri olsaydı. Ama onun istediği kendini anlayan bir arkadaş bir dosttu . İş yerinde çalışanlar onun dostu değil sadece çalışanıydı ve onu koşulsuz olarak kabul edip destekliyorlar ardından da konuşup duruyorlardı. Tüm bunlardan  çok sıkılmıştı. Odasında az daha kalırsa tüm duvarlar  üstüne yıkılacaktı sanki. Oysa işini kurarken hiç böyle hayal etmemişti. Asla sıkıcı bir patron olmayacak tüm çalışanlarına arkadaşı gibi davranacaktı. Onlar da onun samimiyetini bilecek, işlerini en iyi şekilde yapmak için ellerinden geleni yapacaklardı. Kısa sürede de işler büyüyecek ve dünyaya açılacaklardı. Çalışanlarıyla birlikte aile ortamında gibi çalışacak hatta tatil bile yapacaklardı.

Kadın  şirketi kurduğu ilk yıl tüm çalışanlarına arkadaşı gibi davranıyordu. Onların isteklerine olumlu cevap veriyor , hiçbirini kırmıyordu. Ancak ne kadar onları memnun etmeye çalışırsa çalışsın ne kadar iyi davranırsa davransın hiç memnun olmuyorlardı. Kadını hiç anlamıyorlar, onun değer verdiği kadar  ona değer vermiyorlardı. Kendisini sadece patron olarak görüyor iyi niyetini kullanıyorlar ve  işleri bitince de bir kenara çekiliyorlardı. Ancak kadının istediği bu değildi . İşte o zaman anladı kalabalığın içinde  yalnız olduğunu.  Onu anlayan tek bir kişi bile yoktu. Kendisini seven, mutlu eden, umutlarını ve hayallerini paylaşacak kimsesi yoktu. Peki hayat ne zamana kadar böyle sürecekti? Yalnızlığı ne zaman son bulacaktı?

Tüm bu düşüncelerden bir an olsun kurtulmak için kendini dışarı attı. Hiç durmadan koşmaya başladı. Ne kadar hızlı koşarsa sanki o kadar hızlı kurtulacaktı bu düşüncelerden.Yanından geçen arabalar akan çizgi film şeritleri gibiydiler. Yanından hızla geçtiği teyzeler pazardan dönüyor olsa gerekti. Çünkü ellerinde çeşit çeşit meyve ve sebzelerin olduğu poşetleri taşıyorlardı. Bir taraftan da kadına  garip garip bakıyor, ne olmuş bu kızcağıza ki bu kadar koşuyor, diye söyleniyorlardı. Ama kadın bunlara kulak asmadan etraftaki o güzelim ağaçlara bile göz ucuyla bakmadan, kafasındaki tüm kötü düşüncelerden kurtulmak için sadece koşuyordu.Sonra bir an bir şey oldu. Yorulmak nedir bilmeyen, tek derdi kafasındaki düşüncelerden kaçmak olan kadın dondu kaldı, far görmüş tavşan gibiydi. Korkmuştu,  tedirgindi ve  olabildiğine titrekti. Peki, ne olmuştu da kadın  o kadar koştuktan sonra aniden durmuştu.

 

Başını göğe kaldırdı ve onları gördü, kuşları. Gökyüzünde yüzlerce kuş sanki bir senfonide görev alan sanatçılar gibi her biri ayrı zamanda ve ayrı tonda sesler çıkarıyorlar ve senfoniye ahenk katıyorlardı. Bu senfoni kulağa o kadar hoş geliyordu ki kadın artık bu güzelliğe dayanamadı ve donup kaldı. Sadece kuşları dinledi. Gökyüzüne,  pamuk gezegenleri andıran bulutlara baktı. Bu bakış sanki o yorucu koşudan daha iyi gelmiş ve zihnindeki kötü düşünceleri bir an uzaklaştırmıştı. Sonra dönüp  etrafına baktı. Kocaman bir ormanının içindeydi. Sadece o kuşlar değil başka hayvan sesleri de kuşlara eşlik ediyordu ama kadın bunca zamandır onların hiçbirini duymamıştı,  büyülenmiş gibiydi. Kuşlar bile  bu kalabalıklar içinde birbirini anlarken beni neden kimse anlamıyor ki, diye düşündü bir an. Mutsuzca tekrar koşmaya hazırlanırken ormanın içinden bir ses geldi. Merakla sesin geldiği yöne doğru baktı ve güzeller güzeli bir güvercin gördü. Önceden gördüğü güvercinlere benzemiyordu. Kocaman parlak kanatları vardı. Klasik güvercin kanatları gibi değil de altın sarısı bir renkteydi. Güvercin gözlerini kadının suratına dikmiş pür dikkat onu izliyor ve kaçmak için uygun zamanı kolluyordu. Ancak kadının güvercini kaçırmak gibi bir niyeti yoktu. Aksine ona uzun uzun baktı düşünmeye tekrar başladı. “ Ne kadar güzel bir güvercin, ormana da çok yakışıyor. Acaba bazen o da kendini ormana ait hissetmeyip ormandan kaçmak istiyor mu? Ya da onun yuvasını bozan diğer kuşlarla ölesiye kavga ediyor mu? Onun da hayatından beklediği umutları var mı? Tek düşüncesi gününü geçirmektir belki. Hayalleri istediği gibi olmayınca o da küsüyor mu? Küstüğü zaman sürüdeki diğer kuşlar onu anlıyor mu yoksa şimdiki gibi uzak bir yerde seremonilerine devam mı ediyorlardı?”

Kadın düşüncelere dalmış bir şekilde kuşu izlerken güvercin aniden hareket etti ve arkasını dönüp biraz ilerledi bir kayanın üzerine kondu. Sanki biraz önce dakikalarca izlediği güvercinin o güzel altın sarısı tüyleri, tüyleriyle aynı renk olan gözleri gitmiş ve yerine tüyleri griye hatta siyaha çalan bir güvercin gelmişti. Uzaktan görse karga ile ayıramayabilirdi. Peki, ne oldu da o güzelim tüyleri gri oldu? Bu sorunun cevabını da yine doğa verdi kadına. Güneş artık batmaya başlamıştı ve güvercinin biraz önce beklediği yere sıcak ikindi güneşi vuruyor, sonra da güneş kadının yüzüne geliyordu. Şimdi anlamıştı. Ne güvercin farklıydı diğerlerinden, ne güvercinin içinde yaşadığı orman farklıydı. Tek farklılık güvercinin durduğu yerdi. Kadın aniden titredi ve silkelenerek kendine geldi. Kafasının içindeki sorular cevabını bulmuştu sanki. Demek ki onun da  durduğu yer farklıydı. Baktığı yer farklıydı. Belki de sadece durduğu yeri değiştirirse hayalleri gerçekleşecek ve böylece ait olduğunu düşündüğü yere ulaşacaktı. Kendini anlayan insanları bulacak, yalnızlığı sona erecekti. Kadın aklındaki soruların cevabını bulmanın heyecanıyla bağırdı, “Teşekkür ederim güvercin, teşekkür ederim güzel orman, teşekkür ederim adını bile bilmediğim ancak sesleriyle beni etkileyen diğer kuşlar. Yerde yürüyen karıncalar, ağ yapan örümcekler hepinize teşekkür ederimmmmm!”

Kadın tekrar koşmaya başladı ama bu sefer aynı yöne koşmuyordu, aynı şeyleri hissetmiyordu. Bir karar vermişti artık. Kendini anlayan gerçek bir arkadaş bulacak, insanlar içindeki yalnızlığına son verecekti. 

(Bu hikâye kalabalıklar içinde kalmış anlaşılmayan, dinlenilmeyen , onun da bir fikir ve duygu dünyası olduğunun farkına varılmayan yalnız bir kadının hikâyesi . Tek istekleri anlaşılmak olan ve hayattaki dertlerini sorumluluklarını paylaşmak isteyen kadınların hikâyesi. Bu hikâye kalabalık içinde yalnız kalan güçlü kadınların hikâyesi . İyi ki varsınız güçlü kadınlar.)

Rabia

rabiaulas454@gmail.com
Binali Yıldırım Üniversitesi


Henüz yorum yok. İlk yorumu yapmak ister misin?

TEMA AYARLARI