Rüyalar: Bilinçdışının Dış Sesi

Rüyalar: Bilinçdışının Dış Sesi

Rüyalar: Bilinmeyen Dünyanın Kapısı

İnsanlık var olduğu günden bugüne, “bilmek” ihtiyacıyla hareket etti. Gördüğünü ispat edemese bile, varlığını araştırmaya koyuldu. Bu araştırmaların en “deli saçması” geleni ise rüyalar oldu. 

Rüyaların ne zaman merak konusu olduğuna dair kesin bir bilgi yok. Ancak Sümerlerin rüyayı keşfeden ilk uygarlık olduğunu, yazdıkları tabletlerden biliyoruz. Sümerler, rüyayı tanrı ile iletişim aracı olarak görmüş ve kralların rüyalarını inceleyerek bu rüyaları gelecek nesillere aktarmak için kil tabletlere yazmışlardır. 

Antik Çağ’da, Sümerlerin görüşleri pek değişmemiş; rüyalar yine tanrılarla iletişim kurmanın bir yolu olarak görülmüştür. Ancak rüyaların sembolik bir dil ifade ettiği düşüncesi öne çıkmıştır. Görülen kişi ve nesnelerin yalnızca yüzeydeki anlamlarına değil, daha derin anlamlara da sahip olabileceği kabul edilmiştir. Tanrıların, rüyalar aracılığıyla insanların birbirleriyle iletişim kurmalarına olanak tanıdığına inanılmıştır. 

Rüyaların sadece bir kehanet olmadığını keşfeden ilk medeniyet ise Mısırlılar oldu. Mısırlılar, hastalıklarının neden ve çarelerini öğrenmek isteyenlerin, şifa tanrısı Seraphis’in tapınaklarına giderek rüyalarında tanrılardan rehberlik aldığına inanırlardı.

 Bu örnekler, bilim öncesi toplumların rüyaları inanç sistemleriyle ilişkilendirdiğini ve kehanetler için kullandığını gösteriyor. Bu kehanetler, kimileri için ilham kaynağı olmuştur. Dante’nin “İlahi Komedya”yı rüyasından esinlenerek yazdığı, Zerdüştlük dininin kurucusu Zerdüşt’ün vahiylerini rüya yoluyla aldığı bilinir.

 Bilimsel Bakış Açısıyla Rüyalar 

Bilim ve psikoloji dünyasında rüyalar farklı yaklaşımlarla ele alınır. Psikanalist Melanie Klein’e göre, insanlar doğuştan agresif dürtüler taşır ve rüyalar bu dürtüleri boşaltmaya aracılık eder. Gestalt terapisi kurucusu Fritz Perls’e göre ise rüyalar, kişinin günlük yaşamıyla ilgili özel mesajlar içerir. Rüya mizanseni, kişinin yaşamındaki karmaşık durumları analiz etmeye yardımcı olabilir.

 Psikanalizin babası Sigmund Freud, rüyaların bilinçaltının kapısı olduğuna inanır. Freud’a göre rüyalar, bastırılmış korkularımızı, arzuladığımız duyguları ve toplum tarafından kabul görmeyen düşüncelerimizi semboller aracılığıyla ifade eder. Örneğin, rüyalarda görülen bazı semboller, bilinçaltındaki cinsellik gibi derin duyguları ifade edebilir. Freud, rüyaların anlamını çözmek için bu sembolleri yorumlamaya büyük önem vermiştir. 

Freud’un öğrencisi Carl Gustav Jung ise rüyalara farklı bir perspektiften bakmıştır. Ona göre, rüyalar bilinçdışının tamamlayıcı bir parçasıdır ve her imgede anlam yüklüdür. Jung, rüyaların iyileştirici bir gücü olduğunu savunur ve rüya görmemenin psikolojik açıdan tehlikeli olabileceğini öne sürer.

 Rüya ve Uyku İlişkisi

 Rüyaları anlamak için uyku evrelerinden de bahsetmek gerekir. Uyku, REM ve Non-REM (NREM) olmak üzere iki ana evreye ayrılır. Rüyalar, özellikle REM evresinde görülür. Bu evrede beyin aktiviteleri artar, gözler hızla hareket eder ve istemli kaslar geçici olarak felç olur. Bu durum, rüyaların bir işleve sahip olduğunu gösterir. 

Rüyaların, sinapsları güçlendirdiği ve duygusal deneyimlerle başa çıkmayı kolaylaştırdığı bilimsel araştırmalarla desteklenmiştir. Öğrenilen bilgilerin pekiştirilmesi ve duygusal düzenlemenin sağlanmasında rüyaların önemli bir yeri vardır. Yapılan çalışmalar, gün içinde yaşanan olayların beyin aktivitelerinin rüya esnasında tekrarlandığını ortaya koymuştur. 

Sonuç olarak, rüyalar yalnızca sembollerle dolu gizemli bir dünya değil; aynı zamanda bilimsel olarak da anlamlandırılabilecek bir olgudur. Siz en son hangi rüyayı gördünüz?

Emine

golluemine20@gmail.com
Maltepe üniversitesi


Henüz yorum yok. İlk yorumu yapmak ister misin?

Bunları da beğenebilirsin.

TEMA AYARLARI