Psikoloji biliminin geliştiği dönemlerde Gestalt kuramı, Almanya’da etkisini sürdüren Wundtçu bakış açısını eleştiren ve sorgulayan alanlardan biri olmuştur. Hâlâ da etkisini devam ettiren terapilerde psikoloji biliminde ilgi çekici olan Gestalt terapi; algı, duyum, problem çözme ve öğrenme gibi konularda etkisini gösterir.
Bütün, kendisini oluşturan parçaların toplamından farklı olduğunu dile getiren Gestalt bakışı, her parçanın adım adım bir araya gelirken ana resmin farklı bir versiyonu oluşturduğunu açıklar. İşlem bittiğinde ise bütünden daha da farklı olur. Bu bakış açısı psikoloji, fizik, matematik gibi birçok alana farklı bir görüş sunmuştur. Görünürde basit olan ancak içerik olarak karmaşıklaşan bir resim gibi. Gestalt psikolojisi olarak bilinen bu bakış açısı Max Wertheimer, Kurt Koffka ve Wolfgang Köhler’in katkılarıyla gelişim göstermiştir.
“Gestalt” kavramının İngilizce ve Türkçe ’de tam bir karşılığı yoktur. Şekil, biçim, form anlamlarında kullanılan bu kavram psikoloji literatüründe “bütünlük” anlamında kullanılır. Almanca anlamı ile iki anlamda kullanılır. Bunlardan biri nesnelerin şekil ve biçimini sunması, ikincisi ise belirli bir biçime sahip bir bütünü yani bir nesnenin benzer formlarının tek tip örneğini anlatır. Örneğin; üçgen derken dar açılı, geniş açılı, dik açılı üçgenlerin bütününe gönderme yapar.
Algı; beynin dışarıdan almış olduğu duyusal bilgileri bilişsel süreçlerden geçirmesiyle oluşan, alınan bilginin düzenlenmesi, yorumlanması ve tepki olarak yansıması gibi süreçleri içeren bir kavramdır. Karşımızda duran su şişesini algılamamız bize çok basit gelen bir durumdur. Beyinde gerçekleşen bu durum milisaniyeler içerisinde gerçekleşir ve algılanan şeyi diğer uyaranlardan ayırmamızı sağlar. Beş duyu organı ile algılanan veya duyumsanan ses, görüntü, tat ve his bilişsel süreçlerle oluşur. Bütün bu süreci işleyip düzenleyen beynin bu uyaranları bir bütün olarak önceki deneyimleri uyarması ve farklılıkları çok hızlı bir şekilde ayırt edebilmesi, bilim dünyası için ilgi çekicidir. Dikkatimizi verdiğimiz şey ile bilincine ulaşılan bilgiler çok daha fazla ve çeşitlidir. Aynı şekilde bu durum her bir bireyde farklılık göstermektedir. Örneğin, bir araba imgesi. Kırmızı bir araba hayal edin. Bir bütün olarak algılanan bu araba sadece renginden ibaret değildir. Onu oluşturan parçalar (motor, fren sistemi, akü vb.) anlamı farklı bir bütün haline getirir ve herkesin hayal ettiği araba imgesi de farklıdır, biriciktir.
İnsan bir bedenden de ibaret değildir. Onu farklı kılan sadece görünümü de değildir. Buna eşlik eden ruh, doğuştan getirilen kişilik özellikleri, mizaç, aile yapısı, doğduğu çevre ile bir bütün olur. Bu bütün de aslında her bir bireyin başka bir versiyonunu sunar.
Gestalt kuramı bütünlüğü ele alırken sadece bütün ile sonuca odaklanmak yerine, problemi çözerken ki yöntemine odaklanmanın da ileriye dair faydalı olabileceğini dile getirir. Örneğin; matematik problemini çözmek aslında ilk başta parmak hesabını bilmeyi, soruyu anlamayı, daha öncesinde benzer problemler ile karşılaşmayı gerektirir. Bunun yanı sıra bir sonraki problem için de yöntem sunar. Bu durum, elmanın aniden düşmesiyle yer çekimini bulan Newton’un bütün çabalarını bir elmaya bağlamaya benzer. Aslında uzun süreli bir çalışmanın ürünüdür.
Gestalt kuramı algıladığımız nesnelerin beynimize giren bilgilerin bir çıktısı olduğunu, duyusal elementlerin bir araya geldiğinde birleşerek yeni bir desen oluşturduğunu düşünmüştür. Bir melodi örneğini verecek olursak; ritimler ile notaların bir araya gelmesi ile oluşan müzik, tek bir notadan oluşmaz, onu parça haline getiren bütün oluşudur. Aynı şekilde yeni bir nota eklenmesi onu farklı bir bütün olarak yenilenmiş bir şekilde bize sunar.
Algısal organizasyon sürecinde beyin, birbirine benzeyen parçaları birleştirir. Örneğin, zaman veya mekân olarak birbirine yakın olan parçaları bir bütün olarak algılarız. Yirmi daireyi beşer gruplara böldüğümüzde yirmi daireyi değil kümelenmiş olan beş kümeyi hesaba katarız. Veya bütünleme ilkesi ile yamalanmış bir örtü parçasını algılarken onun bütün halini canlandırırız. Şekil zemin ilkesi ile de aslında belirli nesnelerin birden farklı şekli olabilirken biz ikisini bir arada göremeyiz. Bunun yerine algılarken bir yönüne odaklanırız. İki yüzün birbirine baktığı siyah beyaz bir resimde ortada oluşan vazo simgesini görürken bir yönüne odaklanırız.
Bütün bu sıraladığım ve gündelik hayatta karşılaştığımız ancak dikkat etmediğimiz durumlar aslında organizmaya yani insana ait olan temel özelliklerdir. İkincil faktör dediğimiz öğrenme ve deneyimlerimiz de bu süreçte aktiftir. Aşina olmamız, niyetlerimiz ve tutumlarımız da bütünselliğe katkı sağlar.
Elbette diğer kuramlar gibi bu kuramın da eleştirilen noktaları olmuştur. Sadece doğru kabul edilen önermeleri sunması, kullanılan kavramların açıklayıcı olmaması, deneye tabi tutulmayıp gözlem üzerine ilerlemesi, fizyolojik süreçlere dair yeterli bilgi verilmemesi gibi noktalarda eleştirilmiştir.
Katkılarına bakılacak olursa; algılama, öğrenme, motivasyon, ana odaklanma, kişilik, yaratıcılık gibi konularda katkı sağlamış ve terapi, bilişsel, deneysel, klinik alanlarında katkı sağlamaya devam etmektedir.
Henüz yorum yok. İlk yorumu yapmak ister misin?