İçsel Dünya
1896 yılında Freud'un babası Jacob, 82 yaşında hayata veda etti. O dönemde Freud, Fliess'e şu dizeleri yazdı: "Öldüğü zaman, hayatım zaten bir süredir son bulmuş gibiydi ama derinlerde, bu olay hatıralarımı yeniden canlandırdı. Köklerim kopmuş gibi hissediyorum." (Uzm. Dr. Hatice AKOVA, t.y.)
Freud birkaç yıl sonra, "Rüyaların Yorumu" kitabının 2. baskısına yazdığı önsözde, babasının ölümünü "Bir erkeğin yaşamındaki en önemli olay, en büyük kayıp." olarak nitelendirdi. (Uzm. Dr. Hatice AKOVA, t.y.) Freud, kendi iç dünyasını analiz ettiğinde, Jacob'un ölümünün derin etkiler yarattığını belirtti. Babasının ölümünden hemen önce, Freud'un hayatında bulunan birçok önemli kişi de hayatından ayrılmıştı;üniversite yıllarından beri dost ve himaye sağlayan Joseph Paneth, felsefi tartışmaları gün doğana kadar sürdürdüğü arkadaşı Ernst Fleischl von Marxow, Brücke, Charcot ve belki de en etkilendiği kayıp, Breuer'di.
Tüm bu kayıplar, Freud'un iç dünyasında derin izler bıraktı. Ciddi endişe ve depresyon dönemleri yaşadı; özel olarak ölüm korkusu ve seyahat fobisiyle mücadele etti. Hayatı boyunca içselleştirdiği suçluluk duygusu da onun iç dünyasını sarıp sarmalamıştı.
Freud ve Fliess, 1887 yılında Breuer'in yönlendirmesiyle tanıştı. Viyana'da gerçekleşen birkaç konferansı takip ettikten sonra aralarında derin bir bağ oluştu. Kısa sürede dost oldular.Fliess, sadece Freud'a destek olmakla kalmadı, aynı zamanda onun düşüncelerini dinledi, eleştirdi ve kendi fikirlerini paylaştı. Özellikle, biseksüalite ve bazı hastalıkların nedenleri konusundaki teorileriyle dikkat çekti ve bu fikirler, Freud'un düşüncelerini etkiledi. (Doksat&Önan, 2004)
Zamanla bu ilişki karmaşıklaştı ve gerildi. Freud orta yaşlarına gelince, bilimsel alanda büyük bir başarı elde etme isteği arttı fakat çocukluk dönemi travmalarının, nevrozların nedeni olduğu fikrini bulma çabası, beklediği gibi sonuçlanmadı. Bu keşfi ertelemek zorunda kaldı ve bu da onun için büyük bir hayal kırıklığı oldu.
Freud, çocukluk dönemine ebeveyn tacizi teorisini terk etme sebeplerini Wilhelm Fliess'e yazdığı bir mektupta açıklar: İlk olarak, bu kuramın tedavi ettiği hastaların sayısının çok az olmasıdır. İkinci olarak, eğer kuram doğruysabirçok babanın cinsel sapıklıkla suçlanması gerekecektir. Üçüncü olarak, Freud bilinçdışını gerçekten hayal ürünlerinden ayıramadığını düşünmüştür, ki bu fikir sonra Oedipus kompleksi olarak gelişecektir. Dördüncü olarak, ileri evre psikotik hastalarda erken çocukluk çağı cinsel yaşantılarının nadiren bulunduğunu gözlemlemiştir.(Doksat & Önan, 2004)
Bu kuramı bırakması ve Oedipus kompleksini henüz geliştirememesi, Freud'un orta yaş krizine daha derin bir şekilde girmesine neden olmuştur. Bu dönemde Freud;kişisel endişeler, depresyon ve ölümle ilgili obsesyonlarla mücadele etmiştir. Buna rağmen, bu dönemde en önemli eseri olan "Rüyaların Yorumu“ kitabını1899 tamamlamıştır. Kitap, Freud'un kendi analizinin, farklı isimlerle, bir derlemesi ve rüyalarını içermektedir.Freud'un kuramlarının çoğunun klinik vakalardan ziyade çocukluk deneyimleri ve fantezilere dayandığı ve bu sebeple bilimsellikten uzak olduğu görüşü, günümüzde dahi tartışılmaktadır.
Freud, "Rüyaların Yorumu" kitabında öncelikle,daha önce yapılan bilimsel çalışmaları ele alarak rüyalar konusundaki önceki düşünceleri tartıştı. Ardından, kendi gözlemleri ve kendi rüyaları üzerinden genellemeler yaparak analizlerini sundu. Bu analizler sonucunda, ‘Oedipus Kompleksi’ gibi evrensel bir kavramı ortaya attı; cinsel çatışmaların çocukluk dönemindeki duygusal deneyimlerle ilişkisini vurguladı. Ayrıca, rüyaların yorumlanması için yeni teknikler geliştirdi ve bilinçdışının farklı tezahürlerini kendi oluşturduğu terimlerle açıkladı. Tüm bunlar, modern psikoterapinin öncüsü olan psikanaliz yönteminin gelişimine katkıda bulundu. (Breger, 2016)
Kitabın yayımlanmasının ardından, Fliess'e yazdığı mektuplarda bazı sorunlar belirmeye başladı. İletişimleri zamanla seyrekleşti ve sonunda biseksüellik kavramının kimin tarafından benimsendiği konusunda öfkeli bir çatışmayla son buldu. Freud'un, Fliess'e duyduğu duyguların, biseksüellik üzerine bir tartışma ile sonlanması oldukça ironik bir dönüm noktasıydı. Freud'un bu ilişkiyle ilgili duyguları, kendi biseksüel ya da kendi deyimiyle 'homoseksüel' eğilimlerinin merkezinde olduğunu düşündüğü bir mücadele ile noktalandı. (Doksat & Önan, 2004)
Henüz yorum yok. İlk yorumu yapmak ister misin?