Partnerimizi Neye Göre Seçeriz?

Partnerimizi Neye Göre Seçeriz?

Editör: Aleyna Zavrak

Aşk nedir denildiğinde birçok tanım yapılabilir. Aşk kelimesi etimolojik olarak Arapça “sarmaşmak”, “sıkı bir şekilde sarılmak” fiilinden gelmektedir. Aslında bakarsak neredeyse bütün şiirler, şarkılar ve filmler aşkı anlamak ve anlatmak amacıyla oluşturulmuştur. Ya da bunun güdüleyici kaynağı aşk olmuştur. Peki biz psikolojik ve nörobiyolojik olarak bu olguya baktığımızda neler söyleyebiliriz?

Psikolojiye bakacak olursak karşımıza ilk başta bağlanma kuramı çıkacaktır. Bağlanma kuramına göre çocuklukta ebeveynlerle kurduğumuz ilişkiler ve bağlanma stilleri hayati önem taşımaktadır. Çocukluk döneminde kurulan bağlanma stili ilerideki yetişkin “ben” in sorumluluk bilincini, ilişki kurma biçimlerini ; yetişkin “ben” ve dış dünyayı nasıl algıladığımızı da etkiler. Buna bağlı olarak da romantik ilişkilerine nasıl anlam yüklediği ve çevresiyle iletişim kurma biçimleri belirlenmektedir (Şahin, 2018, s. 98; Gündoğan, 2015, s. 37).1

Bazı araştırmalar gösteriyor ki güvenli bağlanma stili düzeyleri arttıkça eş seçme kriterleri de aynı oranda artmaktadır. Güvenli bağlanma stiline sahip bireylerde partneri tarafından terk edilme korkusu, ihtiyaçlarının karşılanmayacağı hissiyatı veya karşısındakine duygusal olarak bağlanmakla ilgili herhangi bir endişe duymazlar. Problemlerini genel olarak ilişkilerinde daha açık ve net ifade etme eğilimindedirler. Bu yüzden güvenli bağlanma stiline sahip bireyler yine güvenli bağlananlara ilişki kurmaya eğilimlidirler. 

Diğer bağlanma stillerine baktığımızda, erken dönemde belli alanlarda karşılanmamış ihtiyaçlardan dolayı o alanlarda yoğun duygusal bir endişe ortaya çıkmaktadır. Örneğin kaygılı bağlanan kişiler erken dönemlerde yeterince kendini güvende ve değerli hissetmemiştir. Bu yüzden bağlandığı kişilerle arasında hep bir ayrılık kaygısı söz konusudur. Karşıdaki kişinin onu bir gün terk edeceğinden partnerinin kendisini yeterince sevmediğinden bahseder. Karşıdaki kişinin bir türlü duygu ve düşüncelerinden emin olamaz çünkü terk edilme kaygısı arka planda çok yoğun bir şekilde işlemektedir. Bu kişilerin onaylanma ihtiyacı fazla olduğundan dolayı dışarıdan gelecek en ufak reddedilmeye karşı aşırı duyarlı hale gelirler. Aşırı yakınlık kurmak istemeleri aynı zamanda partnerinin yanında olmayacağı endişesiyle aşırı talepkar davranmalarına yol açabilir. Bu da kendi ilişkilerine zarar verebilir ve kendini böyle bir döngünün içerisinde bulabilir.

Nörobiyolojideki tanımlamalara baktığımızda karşımıza LİMBİK SİSTEM çıkmaktadır. Limbik sistem duygularımızın bilgi işletim sistemidir bir nevi. Fakat pek çok işlevi daha vardır. Yaşanılan anıların oluşturulması ve bu anıların olaylarla bağdaştırılması, yeni yetiler öğrenme , öğrenilenleri hafızada tutma, cinsel istek, korku, uyku düzeni, stres, yer ve yön duygusu, ani gelişen olaylara karşı kendini ve çevreyi koruma altına alma gibi çevreden gelen dış faktörleri doku ve organlara ileterek duygusal reaksiyonların yaratımında ve kontrolünde rol oynamaktadır. Buna göre ; aşk ve sevgi ilişkileri güven ve inancın yanı sıra beyindeki ödüllendirme sisteminin (limbik sistem) aktivasyonuna dayanan karmaşık, nörobiyolojik fenomenlerdir.2 

Tabii aşk kavramına bu çerçeveden bakmaya çalışıyorsak erkek ve kadın beyni arasındaki yapısal farklılıklara da bakmak gerekebilmektedir. Çelişkili durumlarda karar verme yetilerinin cinsiyetler arasında farklılık gösterip göstermediğini araştıran çalışmalarda, erkeklerin sorun çözerken içinde bulunulan çerçeveyi göz önüne aldıkları, kadınların ise çoğunlukla sorunun içinde bulunduğu çerçeveden bağımsız çözümlere yöneldikleri gözlenmiştir.2 Yine sağ ve sol beyin arasındaki veri alışverişi incelendiğinde kadınların cinsellikle ilgili verileri erkeklere göre daha bütüncül bir şekilde işleyebildikleri gözlemlenmiştir. Bütün bunları göz önüne alacak olursak eldeki sosyal veriler karmaşık hale geldiğinde erkekler ve kadınların sorun çözerken etkinleştirdikleri beyin alanları ve kullandıkları başa çıkma yöntemleri açısından farklılık gösterebileceği ve bunu daha fazla aydınlatmak adına beyin görüntüleme çalışmaları ile değerlendirilmesine ihtiyaç duyulduğu söylenebilir.2

Kaynakça

  1. Babahanoğlu, R. (2021). GENÇLERİN BAĞLANMA STİLLERİ ile EŞ SEÇİMİ ARASINDAKİ İLİŞKİNİN İNCELENMESİ. Tıbbi Sosyal Hizmet Dergisihttps://doi.org/10.46218/tshd.900972
  2. “Aşk” Fenomeni ve Sevgi İlişkilerinin Nörobiyolojisi, PSİKİYATRİDE GÜNCEL YAKLAŞIMLAR CURRENT APPROACHES IN PSYCHIATRY 2010;2(4):443456  © 2010, eISSN:13090674 pISSN:13090658
  3. Simpson, J. A. (1990). Influence of attachment styles on romantic relationships. Journal of Personality and Social Psychology, 59(5), 971–980. https://doi.org/10.1037/0022-3514.59.5.971
  4. The Neurobiology of Love, Tobias Esch& George B. Stefano, Neuroendocrinology Letters No.3 June Vol.26, 2005 Copyright © 2005 Neuroendocrinology Letters ISSN 0172–780X www.nel.edu

Fulya

fulyairemmm@gmail.com
Hacettepe Üniversitesi


Henüz yorum yok. İlk yorumu yapmak ister misin?

TEMA AYARLARI