Çocuklara dair işlenen suçlar, cinsel şiddet, sakatlanma, insani yardıma ulaşmalarını engellemek, zorbalanma ve daha onlarcası…
1982 yılında çocukların yaşamış olduğu acıya kulak verelim diye Birleşmiş Milletler 8 Haziran’ı “Uluslararası Çatışma Kurbanı Çocuklar Günü“ olarak belirlemiştir. Üzerinden yıllar geçmesine rağmen bu savaşın acı tanığı olan çocuklar günümüzde de savaşların içerisinde büyüyor. Bu sayı dünyada 449 milyonu buluyor. Bu çocuklar acının, serzenişin ve kavganın ortasında büyüyor, büyümeye çalışıyor.
Çocuk ve Savaş
Çocuk olmak; oyun oynamak, meraklı gözlerle sorular sormak, mahallede arkadaşlarıyla top koşturup okul yolunda arkadaşıyla eğlenmek değil miydi? Ne zamandan beri çocuklar bombalardan arta kalan parçalarla oyun oynar oldu? Annesini babasını kaybetmenin korkusunu yaşamak, sevdiklerine birşey olur mu diye düşünmek hangi çocuğun hakkıydı?
İnsanlık, korkulu gözlerle etrafını süzen bir çocuğun kulakları insan serzenişine alışmamalı buna bir dur diyebilmeli.
İnsanlığın varlığıyla beraber hep savaşlar, göçler ve devrimler oldu. Bütün bunların sebebi ve bu sebepten etkilenen de insanoğluydu!
Tarih doğruyu yanlışı gösterir ve geçmiş, geleceğe yön verir. Geçmişe dair insanların var olduğu ilk zamandan günümüze kadar ki süreçte yaşadığı olaylar, savaşlar, göçler, devrimler imparatorluklar…
İçeriğinde tekrar eden farklı olaylar, farklı durumlar olsa da benzer sonuçlar verdi. Bunlardan biri de savaşmanın ya da çatışmanın bir çözüm olmadığıydı. Süreç içerisindeki sonuçları topluma ve insana zarar verdi. Bu zarardan etkilenenlerden biri de çocuklardır. Çünkü içinde kaybetmenin, ölmenin, yaralanmanın, zorbalığa maruz kalmanın tohumunu biriktirdiler. Bu tohum ile acıyı, kederi, korkuyu alıp gövdelerine yerleştirip; yetiştikçe yapraklarına, dallarına bunu yaydılar. Tahmin edildiği gibi bu yayılım pek de sağlıklı olmadı.
Geleceğe dair hiçbir şey bilmemek de belki de her insanın bir savaşın içerisinde kalabileceği korkusu uyandırır. Ne olurdu, ne yapabilirdim kendime ve sevdiklerime nasıl korunaklı bir alan oluşturabilirim, diye düşündürür ,sorular sordurur. Daha sonra diğerlerine, onun gibi savaşın içerisinde kalan masum insanlara, çocuklara ne olacağına kafa yorar. Savaşın içerisinde ölmeyi mi yoksa savaşmayı mı bekleyecektiler. Bunca acıya zorluğa değecek miydi? Kazanılacak mıydı bu savaş?
Adil olmadığı kesin olan bu dünyevi yarışta asıl olması gereken çocukların uzak tutulması olmalıdır. Güçlünün kazandığı, doğrunun yanlışın kişiden kişiye toplumdan topluma değiştiği bir dünyada asıl dikkat edilmesi gereken çocukların savaş mağduru bireyler olarak savaşa tanıklık etmesidir. Bu durum savaş içerisinde geçmişini, eski yaşantısını unutan, kendini savaş içerisinde büyüten bir çocuk için psikolojik veya sosyolojik açıdan sağlıklı değildir.
Birey toplumdan ayrıştırılamayacak kadar bağlıdır. Bu bağlılık karşılıklı bir etkileşim içerisindedir. Toplumu oluşturan ilk basamakta birey yer alırsa ikinci basamakta aile yer alır. Ailenin içerisindeki bütün yükü üstlenen anne baba, çocukları için güzel bir yaşam hayal eder ve bu yolda çalışır, çabalar. Ancak aile içerisine düşen herhangi bir kıvılcımdan etkilenen de doğrudan çocuk olur. Çocuk babasının gözündeki evini geçindirememenin üzüntüsünü, savaşla beraber gelen ekonomik problemleri hisseder, anlar. Annesinin okula giderken tembihlediği konularla savaşa dair konuşma deyişindeki farklı görüşlerdeki insanlarla çatışma ortamında kalmasını istemediğini bilir. Belki de dinini dilini yaşamadan bunun bir suç olduğu düşündürülerek büyür. Savaş içerisinde, toplumda yaşanan karışıklıktan etkilenen aileler de ne kadar çocuklarını korumak, uzak tutmak istese de çocuk bu karışıklıktan etkilenir. Bu etkilenmeyle bir saf tutmak ister. Ona zorbalık yapanlardan nefret edebilir, kin duyabilir, kendi içerisinde bir savaş açabilir. Bu savaş kendini yeterli bir birey olmadığını, savunmasız, başkalarına bağımlı olduğunu da düşündürebilir.
Tarih, kitaplara filmlere konu olan Anne Frank’a, Malala’ya, Fahra’ya ve daha binlerce savaşa tanık olmuş çocuğa tanıklık etti ve ediyor. Bu çocukların tüfekle bir savaşın kazanılabileceğini düşündüren, kapana kasılmış bir şekilde özgürlüğü, savaş öncesindeki dünyanın nasıl olduğunu unutturan bir dünyada yaşamaları çok acı vericidir.
Savaş ortamında büyüyen çocukların büyüdüğü dünyada travmalar, psikolojik - sosyolojik şiddet aranır. Bu çocuklar savaş ortamında büyüdüklerinde okuldaki anılarını değil, hastanedeki bombalamayı hatırlar. Bu durumda onlara acıyı, kaybettiklerinin kederini, bir arada olamayıp da üstesinden gelmemenin öfkesini, insanlığın buna dur diyememesinin nefretini, ona savaş açan dinden, dilden veya ırktan olana karşı kinin oluşmasına sebep olur.
Aslında bütün bunlarla kalmayacaktır. Göç ettiği ülkeye, şehre dair zorbalık hatırlayacak çünkü ona kötü gözle bakan arkadaşları, insanları görecektir. Bu gözler ona dair güçsüzlüğü, fakirliği, eğitimsizliği, cahilliği simgeleyecek.
İşte bu konuda insanlık olarak bilinçli olunması gerekir. Bir çocuğun bombalar etrafında acılı çığlıkların içinde büyümesine engel olmak insanlığın üstesinden gelebileceği bir savaştır. Yardım elini uzatmak, en azından oradaki insanlar için insanlığa dair düşünceleri süzgeçten geçirmek bile insanlık için atılacak en önemli adımdır. Düşüncelerin sorgulanması, duyguların sorgulanmasına, davranışın ve yaşam tarzının sorgulanmasına kadar gider.
Yaşanılan dünya kini, din düşmanlığını, ırkçılığı ve nefreti aşılayan düşünceleriyle devam etmemeli. İnsanlık dünyaya zarar veren insanlarla değil birlikte iyileşecek, güçlünün değil haklının kazanacağı, herkesin eşit şartlarda yaşayabileceği bir dünyayı var edebileceğine inandırmalı ve bu yolda çabalamalı. İnsanlık, korkulu gözlerle etrafını süzen bir çocuğun serzenişine alışmamalı buna bir dur diyebilmeli. Bu yolda düşüncelerin, davranışların, insanın hayata bakışını değiştirebilmeli. Bunu yapmak ile sadece bir çocuğun değil bir dünyanın hayatına dokunmuş olunur.
Henüz yorum yok. İlk yorumu yapmak ister misin?