Hakikat şu olabilir: Bugünden belki iki bin yıl önce, o zamanki Türk devletinin ordusunda tanınmış bir subay büyük bir suç ve yahut büyük bir günah işledi. Bu günahı işlemesindeki âmil çok güzel bir kadındı. Bu subay, suçunun veya günahının cezasını çok pahalı bir şekilde, büyük maddi veya manevi ızdıraplarla ödedi. Fakat bu öyle bir vaka idi ki halk bunu asırlarca unutamadı. Subayın çektiği cezayı umumi vicdan kâfi görmediği için onun ruhunun da ızdırap içinde kıvranmasını ve dünyaya her gelişinde aynı cezanın tekerrürünü arzu etti. Ceza pek şiddetli olduğuna ve masal iki bin yıl öncesini anlattığına göre bu vaka Mete zamanında geçmiş olabilir. Senin sevgili Mete'n zamanında… (Atsız, 1972, s. 20).
Ruh Adam, Hüseyin Nihal Atsız’ın 1972’de yazdığı; sembolist ve kısmen post-modern bir anlatı taşıyan bir romandır. Masalsı bir girişle başlayan eser, Cumhuriyet’in ilk yıllarında yaşamını askerliğe adamış Yüzbaşı Selim Pusat’ın, ordudan atılıp vatan haini ilan edildikten sonra yaşadığı derin çöküşü konu alır. Osmanlı’ya bağlı bir kralcı olan Pusat, yeni Cumhuriyet rejimine uyum sağlamak zorunda kalan fakat iç dünyasında bu sadakate ihanet ettiğini hisseden ve bu nedenle de ruhsal bir parçalanma yaşayan bir asker olarak görülür.
Ruh Adam, bir kişinin ruhsal çöküşünü tarihsel ve mitolojik sembollerle anlatan bir romandır. Romanın ana karakteri olan Yüzbaşı Selim Pusat’ın psikolojik yıkımı klasik depresyondan daha kapsamlı olmasının yanı sıra romandaki duygusal geçişler depresif bir kişinin yaşamıyla büyük ölçüde uyuşmaktadır.
Şu cümleler hayatını askerliğe adamış ve vatan hainliğiyle suçlanan bir kişinin depresyon belirtileriyle örtüşmektedir:
… Pencereden ufka dalarak öldürdüğü saatler, haftalarca gülmeden geçirdiği zamanlar ruhî bir buhranın olduğu kadar müthiş bir karasızlığın da alâmetleri olabilirdi. Hiçbir şeyden şikâyet etmiyor, fakat hiçbir şeyi de beğenmiyordu. Hayattan zevk almak hassasını kaybetmişti. Hiçbir yere çıkmıyor, hiçbir eğlenceye gitmiyor, kimseyi aramıyor, kendisini ziyaret edenlerin yüzüne bakmıyordu. Çok az konuşuyordu (Atsız, 1972, s. 65).
DSM-5 tanı kriterlerine göre derin üzüntü veya zevk alamama depresyonun başlıca belirtilerindendir. Fiziksel olarak bitkin, düşük enerjiye sahip olabiliriz. Bunların yanı sıra fiziksel ağrılara ve acılara da sahip olabiliriz. Depresyona sahip kişilerde tipik olarak görülen bazı durumlar vardır. Bazıları aşırı yorgunluk hisseder, zor uykuya dalar veya sık sık uyanır. Bazıları gün boyu yataktan kalkmaz iştahları azalır yiyecekleri tatsız bulabilir. Bazılarının düşünceleri veya hareketleri yavaşlamış olurken bazılarıysa kıpır kıpır olup ellerini sürekli ovuştururlar. Depresyonda bazen de sosyal geri çekilme görülebilir. Depresif olan çoğu kişi çevresinde insan istemez. Yalnız olmayı ve sessizce oturmayı tercih edebilir.
Şu cümleler Selim Pusat’ın artık hayattan zevk alamadığının ve depresif belirtilere sahip olduğunu gösterir:
Eskiden sık sık içki içer, içtiği zaman çok neşelenir, yanındakilerle şakalaşırdı. Şimdi daha çok içiyordu. Fakat aşırı derecede içmesine rağmen yüzü gülmüyor, aksine daha karanlık ve kederli bir hal alıyordu. Garip garip huylar edinmişti: Böyle gecelerde apoletleri sökülmüş subay üniformasını ve çizmelerini giyiyor, evin en geniş odası olan çalışma odasında muttarid adımlarla dolaşıyordu. Marşlar çalındığı zaman radyoyu dinliyor; içiyor, içiyor, bazen sendeleyecek kadar sarhoş oluyor, fakat neşelenmiyordu (Atsız, 1972, s. 65).
Selim Pusat’ın burada askeri kariyerinin çöküşünün ardından artık hayattan zevk alamadığı görülür. Toplumla bağını kopartmıştır ve kendi yalnızlığıyla baş başa kalmıştır. Hatta eşi Ayşe’yle bile ilişkisi sekteye uğramıştır. Sosyal ilişkilerden kaçınır, insanların onu anlamadığını düşünür ve gittikçe içine kapanır.
Şu alıntıda olduğu gibi:
…Denilebilirdi ki Selim’in kalbinde sevgiden eser kalmamış, onun yerini kin ve tiksinti doldurmuştu. Ayşe’yi üzen nokta bu idi. Gönlünde sevginin eseri kalmamış olan kocası kendisine ne verebilirdi? Onun gözlerinde sevgiyle yanan eski ışıkları boşuna aramıştı. Vaktiyle o kadar canlı olan bu adam artık bir gölge, bir hayal, bir ruh gibi dolaşıyordu (Atsız, 1972, s. 67).
Bu cümleler depresyonda olan birinin sosyal geri çekilmesini göstermektedir. Artık kişinin duygusal tepkilerinin azaldığını, yakın ilişkilerde kopukluklar yaşadığını ve içsel bir boşluk hissi yaşadığı görülmektedir. Yani tipik bir depresyon belirtisidir. Hatta psikanalitik bakış açısına göre ise melankolik bir içe çekilme görülmektedir.
Klasik Psikanalitiğin önemli isimlerinden biri olan Freud, “Yas ve Melankoli” adlı yazısında melankolinin kişiye yoğun acı verdiğini, dünyaya olan ilgisini azalttığını ve sevme kapasitesinin zayıflamasıyla birlikte güçlü bir vicdan azabının ortaya çıktığını söylemektedir. Melankolide suçluluk duygusu temel bir unsurdur. Freud’a göre sevilen birinin kaybından sonra kişi bilinçdışı bir şekilde yaşanan terk edilme hissine karşı koyar ve kaybedilen kişiye karşı öfke duyar. Yas sürecinde kişi kaybettiği kişiye yönelik gerçek ya da hayali hatalarından ötürü kendini suçlayabilir. Bu öfke ve suçluluk birleştiğinde ise süreç sıradan bir yas olmaktan çıkar ve melankoliye, dolayısıyla depresif bir ruh hâline dönüşebilir.
Selim Pusat’ın yaşadıkları bu durum için örnek gösterilebilir. Selim, yakın arkadaşı Şeref’in intiharı nedeniyle kendini suçlamaktadır. Tıpkı Selim gibi yüzbaşı olan Şeref, kralcılıkla suçlanıp askerlikten atılmış ve bunu kaldıramayarak geride “Tiyatro bitti, beklemeye lüzum görmüyorum!” sözlerini bırakan bir mektupla hayatına son vermiştir. Selim ise hem Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş sürecinde kendisini sadakatine ihanet etmiş gibi hisseder, hem de arkadaşının ölümünü engelleyemediği için derin bir suçluluk duyar. Freud’un tanımıyla bu durum, kaybın ardından ortaya çıkan suçluluğun ağır basması nedeniyle yasın melankoliye dönüşmesinin tipik bir örneğidir. Bu dönüşüm Selim’de depresif bir ruh hâlinin gelişmesine yol açmıştır.
Belki de depresyonun en ağır sonuçlarından biri kişide ortaya çıkabilen ölüm dürtüsüdür. Psikanalitik yaklaşıma göre kişi sevdiği nesneye yönelik bastırdığı öfkeyi bilinçdışı bir şekilde kendi benliğine yöneltebilir (Ceran Yıldırım, 2022). Bu durum, saldırgan dürtülerin içe dönüşmesiyle intihar düşüncelerinin ortaya çıkmasına zemin hazırlar (Ceran Yıldırım, 2022). Yani kişi sevdiği kişiye söyleyemediği öfke, kırgınlık ve hayal kırıklığı gibi duyguları karşı tarafa yöneltemediğinde dolayı bunlar içe döner ve benliği yaralayabilir. Bu süreç de kişiyi intihara yaklaştıran bir ruh hâline neden olabilir.
Romanda ise Selim Pusat doğrudan intihar etmese de mesleğinden atılmasının onda büyük bir nefret ve umutsuzluk yarattığı görülür. Aşağıdaki cümleler Selim’in ölüm fikrine ne kadar yakınlaştığını açıkça ortaya koymaktadır:
O eskiden de ölüme saygı gösterir, vazife uğrunda, fikir uğrunda ölmekte eşsiz bir güzellik ve büyüklük bulurdu. Artık bunun etrafında hiçbir münakaşa kabul etmemekle beraber ölümü âdeta özler gibi bir hali vardı. Kahramanca ölmüş olanlar hakkındaki yazıları tekrar tekrar okuduğu Ayşe’nin gözünden kaçmıyordu. Çok maddî gözükmesine rağmen mistik bir ruh haleti içinde, bir ölüm daüssılası ortasında yaşıyor, yaşıyor değil, sönüyordu (Atsız, 1972, s. 26).
Bu ifadeler, Selim’in artık yaşamla bağının zayıfladığını, ölüm düşüncesini bir tür kaçış ya da huzur olarak görmeye başladığını ve adeta yavaş yavaş “sönmekte” olduğunu göstermektedir. Psikanalitik açıdan bakıldığında ise bu durum yoğun suçluluk, içe yönelmiş öfke ve çözülemeyen kayıpların yarattığı melankolik bir çöküşün işaretidir.
Sonuç olarak Ruh Adam’a genel bir açıdan baktığımızda Selim Pusat’ın yaşadığı ruhsal çöküşün yalnızca kişisel bir depresyon olmadığını görürüz. Onun askerlikten atılması, bir suçlama sonucunda mesleğinin elinden alınması, hayatının merkezine koyduğu bütün değerleri sarsan büyük bir kırılmadır. Bu olay, Selim’in depresyonunun başlangıç noktası olarak okunabilir. Geleceğe dair umutlarının solması, yaşam enerjisinin giderek tükenmesi, derin bir suçluluk duygusunun içinde büyümesi ve toplumsal ilişkilerden uzaklaşıp yalnızlaşması; hepsi depresyonun bilinen yüzleridir.
Kaynak
Atsız, H. N. (1972). Ruh Adam. (88. Baskı). Ötüken Yayınevi.
Ceran Yıldırım, G. G. (2022). Psikanalitik Yaklaşımda Depresyon. K. Güler. (Ed.), Depresyona Klinik Bir Bakış “Şimdi Anlama Vakti” (s. 17-25) içinde. Eğiten Kitap Yayınevi.
Freud, S. (2023). Yas ve Melankoli (Çev. L. Uslu), İzmir: Cem Yayınevi
Kri̇ng, A. M., Johnson, S. L., Davi̇son, G. ve , J. N. (2015). Duygudurum bozuklukları. M. Şahin. (Ed.), Abnormal Psychology (s. 129-171) içinde. Nobel Yayınevi.
Yorumlar
(Yorumları Gizle)Henüz yorum yok. İlk yorumu yapmak ister misin?